Alaz, gösterişli villanın davet salonuna yerleştirilmiş uzun kokteyl masalarından birinde ailesiyle birlikte dikilirken, bir yandan da önündeki kokteyli yudumluyordu. Davet salonu birçok sosyetik simayı ağırlarken giderek kalabalıklaşmaya devam etmişti.
Bakışlarını gelişigüzel bir şekilde etrafında gezdirdi. Davetli herkes onun gibi masalarının başında dikilip, birbirleriyle sohbet ederken bir yandan da içeceklerini yudumluyordu. Alaz şimdiden bir hayli sıkılmıştı ama sabırla beklemeye de devam ediyordu. Derdi bu davet değildi nasılsa.
"Hayırdır?" demişti Çağla ona muzip bir şekilde bakarken. Bu sözleri Alaz'ın gözlerini kolundaki saatten alıp, kardeşine çevirmesine neden olmuştu. "İkide bir saatine bakıyorsun."
"Saati merak ettim çünkü."
"Beş dakika önce de bakmıştın ya zaten. Neyini merak ettin hemen?"
"Sanane Fındık Çağla. Sen kendi işine baksana."
"Yemin ederim çarpılacaksın bir gün bu yalanların yüzünden." demişti Çağla kafasını iki yana sallayarak kıs kıs gülerken. "Birden bire davetlere kadar gelmeler falan.. Çok şaşırtıyorsun beni son zamanlarda."
"Davetteki konukları Alaz Soysalan'ın varlığıyla kutsamak istedim." demişti Alaz iki elini de kendini beğenmiş bir şekilde iki yana açarak. Bu tavrı Çağla'nın gülerek gözlerini devirmesine neden olmuştu. "Biraz göz banyosu yapmak onların da hakkı sonuçta."
"Ya ya.. Kesin ondandır."
"Alaz?" demişti annesi az sonra koluna dokunarak dikkatini kendi üzerine çekerken. Yüzünde büyük bir gülümsemeyle bakıyordu ona. "Selma Hanım'ların masasına gidip bir merhaba diyeceğim. Sen de benimle birlikte gelsene."
Alaz başına gelecekleri daha en başında biliyordu aslında. Annesi ona söz vermişti vermesine ama hala gizliden gizliye onu baş göz etmeye çalışıyordu.
"Neden? Tek başına merhaba diyemiyor musun? Niye her yere beraber gidiyoruz? Safiye'yle Faik miyiz biz?"
"Alaaaz.." dedi annesi tatlı bir şekilde ismini uzatarak söylediğinde. "Ne olur gelsen? Lütfen. Hadi kırma beni."
"Of anne offf!" demişti Alaz yüzünü hoşnutsuz bir tavırla buruşturduğunda. "Ne anlaşmıştık biz seninle?"
"Alaz sadece bir merhaba. Sonrasında söz, bir daha ağzımı bile açmayacağım."
"Bu son." demişti Alaz pes ederek. Bunun üzerine Neslihan anında hevesle koluna girip çekiştirmişti onu ilerdeki masaya doğru. Alaz derin bir iç çekti yürürken. Ne zaman vazgeçecekti ona birilerini gösterme merakından? İstemiyordu işte. Beğenmiyordu hiçbirini. Bunu anlamak bu kadar mı zordu?
"Merhabalar."
Neslihan, vakıftan tanıdığı Selma Hanım ve ailesinin masasına ulaştıklarında gülümseyerek selam vermişti herkese. Bu hareketi sonrasında ise ailedeki herkes onlara bakıp gülümsemişti.
"Merhaba Neslihancım." dedi Selma Hanım annesine kocaman gülümserken. "Nasılsın şekerim?"
"İyiyim canım. Seni sormalı, sen nasılsın?"
"Biz de iyiyiz." dedi kadın leopar elbisesini düzelterek. Alaz'a göre tam bir 'Selahattin lokale gelcen mi aşkısı' elbisesiydi kadının üzerindeki. "Bu güzel organizasyonu konuşuyorduk. Her şey mükemmel görünüyor. Melda biliyor bu işi doğrusu."
"Öyle öyle." dedi Neslihan asıl amacına doğru yönelmeden hemen önce kadını onaylarken. "Senin kızlar da maşallah, hepsi ne güzel."