Alaz sinirden köpürüyordu.
Sabah gelir gelmez stüdyosuna kapanmış ve çalışanlarına kimsenin onu rahatsız etmemesini tembihlemişti. Şimdi ise stüdyonun içinde bir ileri, bir geri delirmiş gibi yürüyor ve bir yandan da burnundan soluyordu.
Bok gibi bir gün geçirmişti dün sabah Asi'yle yaptığı konuşmadan sonra. Kız o kadar kararlı bir ifadeyle onun yüzünü bile görmek istemediğini söylemişti ki, Alaz ilk şoku atlattığında gerçek bir kez daha çarpmıştı tüm acımasızlığıyla suratına.
Asi onu silmişti. Tamamen. Geri dönülemez bir şekilde..
Alaz bunu düşündükçe nefesi daralıyor, bedeninden koca bir ürperti geçiyor ve elleri titriyordu. Dün sabah arabasına atlayıp nereye olduğunu bile bilmediği bir süre amaçsızca sürerken ilk kez ne yapacağını kestiremiyordu.
Yaklaşık 20 dakika boyunca arabasını sürdükten sonra direksiyonu kırmış ve sahil kenarında durup çığlık çığlığa bağırmamak adına kendisini sıkmıştı. Beynine dolan bin bir tane düşünce onu delirtmek istermişçesine çeşitli korku senaryolarını zihnine salarken, elleri hala sımsıkı bir şekilde direksiyonu tutmaya devam ediyordu. O kadar fazla sıkıyordu ki hatta, parmak boğumları bembeyaz olmuştu.
"Aptal kafam.." diye fısıldadı hemen sonra kendisinin bile duymakta zorlanabileceği kadar kısık bir sesle. Öfkesine yenik düşmüş ve saçmaladıkça da saçmalamıştı. "Aptal."
Alaz hayatı boyunca kıskanç bir insan olmamıştı.
Ne ailesini, ne arkadaşlarını, ne de başka bir şeyi kıskanmıştı bugüne kadar. Ama şimdi Asi söz konusu olduğunda, kendisi bile şaşırıyordu verdiği bu büyük tepkilere. Normalde dünyanın en rahat insanı olduğunu düşünür ve bu tarz şeyleri de son derece ilkel bulurdu. Bu durumlarla ilgili çevresine yaptığı bir sürü büyük yorumlar da mevcuttu hatta. Ama artık aynı düşüncelere sahip olmadığı da gün gibi ortadaydı. Kızın yanına yanaşan, ona gereğinden fazla bakan ya da onunla ilgilenen bir hemcinsini gördüğünde içinden bir canavar çıkıyordu. Ve şimdi içinde olduğunu kendisinin bile yeni yeni fark ettiği o canavarın sözleri elini kolunu bağlamıştı işte.
Asi ile olan ilişkisini hiç istemeyerek de olsa geri dönüşü olmayan bir yola sürüklediğinin son derece farkındaydı. Ve bunu bilmek Alaz'ı mahvediyordu.
İlk hıçkırık boğazından usulca kaçtığında kendisini daha fazla tutamamış ve uzun bir süre boyunca hüngür hüngür ağlamıştı. Alnını direksiyonu hala can havliyle sıkan elinin üzerine yasladı ve ne kadar olduğunu tahmin edemeyeceği bir süre boyunca göz yaşlarının yanaklarını ıslatmasına izin verdi. Nihayet ağlamaya bir son verdiğinde ise nefeslerini düzene sokması bir hayli zamanını almıştı. Arabayı yeniden çalıştırırken hıçkırıkları kesilmemişti hala. İçini çeke çeke ağlamaya devam ediyordu.
Saatlerce ağlayarak denizi izledikten sonra yeniden yola çıktı ve ardından arabasını gelişigüzel bir şekilde park ederek aşağıya indi. Siyah ve devasa bir kapının içinden az sonra geçmiş, karanlık mekana hızlı adımlarla giriş yapmıştı. İçerisi öğleden sonra olması sebebiyle boştu. Fakat o, alengirli bar tezgahının önündeki tabureye otururken çalışanlar onu asla sorgulamamıştı. Alaz Soysalan'ın bu tarz ortamlarda oldukça tanınmasının bir getirisiydi bu. Bakışları tezgahın diğer tarafında duran barmene dikildiğinde ise boş gözlerle adama bakmıştı.
"Viski."
Tek kelimeyle istediği şeyi söylemiş ve sonrasında da gecenin kör saatlerine kadar delicesine içmekten başka bir şey yapmamıştı. Vücudu alkole oldukça dayanıklıydı. Bu nedenle de içip içip her şeyi unutmak için hiç durmadan, dinlenmeden yeni içki siparişi vermiş ve en sonunda kendisini kaybederek istediğine ulaşmıştı. Şimdi ayakta bile duramayacak kadar sarhoştu işte. Ama bardaki çalışanların koluna girip onu bir taksiye bindirmesinden sonra kendisini evinin kapısında bulduğunda canı hala berbat bir hisle yanıyordu. Her şeyi unutsa bile unutamıyordu ona kırgınlıkla bakan o kara gözleri..