Asi yemekten sonra eve döndüğünde annesini salonda bulmayı beklemiyordu. Onun yokluğuna o kadar alışkındı ki, evde var olması tuhaf geliyordu genç kıza artık.
"Merhaba." dedi göz göze geldiklerinde mecburiyetten konuşarak. Onu Melda Hanım'ın oğluna bir barbie bebek misali hediye etmesi hala zoruna gidiyordu genç kızın. Bu yüzden de mümkün olduğunca az diyalog kurmaya çalışıyordu annesiyle o geceden beri. Gerçi zaten normalde de pek bir şey konuştukları ya da paylaştıkları söylenemezdi ikisinin. Yani değişen bir şey yoktu otomatik olarak.
"Hoş geldin." dedi annesi de ona yanıt vererek. Bakışları tekrardan elinde tuttuğu dergiye yönelmişti sonrasında. Asi onun başka bir şey söylemeyeceğini bildiği için durmak istememişti yanında. Nasıl olsa sormayacaktı gecenin bu saatine kadar nerede olduğunu. Sınavının nasıl geçtiğini.. Bugün sınavı olduğunu bile bilmiyordu ki zaten. Neyini soracaktı?
"Ben yatıyorum." dedi adımlarını merdivenlere doğru yönlendirdiğinde. Durmak istemiyordu bu boğucu atmosferde daha fazla. Fakat annesi onunla aynı fikirde değildi belli ki. Tam da merdivenlere yöneldiği sırada sesiyle durdurmuştu onu.
"Asi? Biraz konuşabilir miyiz?"
Arkasını dönüp koltukta oturan kadına bakmıştı bu isteğe şaşırarak. Ne istiyordu şimdi ondan? Ne konuşacaktı ki? Umutlanmak istemiyordu. Çünkü her umutlandığı anda daha da sert çakılıyordu gerçeklerin o ağır zeminine.
"Ne konuşacağız?" diye sordu merdivenlere arkasını dönüp, ona doğru ilerlerken. Koltuğa doğru ulaşmış ama oturmamıştı da.. Öylece ayakta dikilmeye ve annesinin yüzüne bakmaya devam ediyordu.
"Melda'nın oğlu Cenk b-"
"Konuşmak istemiyorum." dedi Asi anında lafı onun ağzına tıkayarak, kadının konuşmasını bıçak gibi bir sesle böldüğünde. Hala ona bu konuyu açtığına inanamıyordu. Onca şeyden sonra hala ona Cenk Şanlı ile ilgili yüzsüzce cümle kurabiliyordu. İnanamıyordu Asi annesinin bu kayıtsızlığına. "Odama çıkıyorum. Yorgunum."
"Hemen kestirip atma." dedi annesi ondan beklediğinin aksine sakin bir şekilde yanıt vererek. "Bak tamam, istemiyorsun anladım. Ama-"
"Aması ne?" diye sordu Asi kafasını iki yana sallarken. Annesine nazaran bakışları ve ses tonu son derece kararlı ve sertti. İstemiyordu işte. Hayır diyorsa, hayırdı. Kendisini bir daha öyle berbat bir durumun içine düşürmemeye son derece kararlıydı. "Cenk Şanlı ile ilgili hiçbir şey duymak istemiyorum. Boşuna hayaller kurma sen de. Kuklan değilim ben senin. Beni tehdit ettiğin için o gece bütün gururumu ayaklar altına alıp, süs bebeği gibi geldim seninle birlikte o aptal partiye. Ama dahası yok. Anladın mı?"
"Hayatında biri mi var?"
Asi bu soruyla birlikte şaşkınlık içinde duraklayarak kaşlarını havaya kaldırmıştı. Melda'nın bir tanecik oğlu Cenk Şanlı'yı reddetmesi imkansız bir şeydi sanki. Onu istemiyorsa eğer, hayatında mutlaka birisinin olması gerekti annesine göre. Asi dümdüz bir şekilde o adamı istemiyor olamazdı çünkü. Sinirleri iyiden iyiye bozulmaya başlamıştı.
"Var ya da yok. Bu kimseyi ilgilendirmez."
Sinirlenmişti Asi. Onunla ilgili her şeye kördü annesi. Ama konu Melda ve oğlu olunca, birden bire onun özel hayatıyla ilgilenmeye mi başlamıştı şimdi? İğrenç diye düşündü tiksintiyle. Onunla bu zamana kadar özel hiçbir şeyi hakkında konuşmamışlardı. Annesi hiçbir şeyini merak edip sormazdı. Hüznünü de, sevincini de hep kendi içinde yaşamıştı. Bu saatten sonra da onunla paylaşacak değildi. Ona ihtiyacı olduğu zamanlarda gelmeyen bu ilgiyi şimdi de o istemiyordu. Zaten bu ani ilginin sebebi de yine kendisi değildi. Cenk Şanlı'yı reddetmesiydi.