On gün. Akartuna Beyleri ile on günümü geride bırakmıştım. Zaman zaman gerginliklerim olmuştu elbet. Ancak çoğu zaman yaşadığım mutluluk ve o kelebek hissi her şeye değerdi. Alp ve Alperen'in komiklikleri, Ayaz'ın tatlı sert, dalgacı halleri, Aras'ın sert ve umursamaz görünse bile her hareketinde her şeyi ile beni düşünmesi inceliği, Atahan ile sabahları geçirdiğimiz spor seansları ve beni sıkı sıkı kucaklaması, Aytaç Bey'in beni bir prenses konumuna koyması...
Şaka gibi geliyordu tüm bu olanlar. Bana o kadar iyi davranıyorlardı ki bazen gerçekten biri çıkıp 'seninle dalga geçtik, zavallı' diyecek diye ödüm kopuyordu.
Akartuna Beylerinin yanı sıra zaman zaman Yağız ile de görüşüyordum. Ancak henüz dışarıda buluşmamıştık. Beni telefonla arıyor ve halimi hatırımı sorup kapatıyordu. Doğruyu söylemek gerekirse Yağız ile Akartuna Beyleri kadar yakın değildim. Olabilir miydim onu da bilmiyorum.
Bu süreçte herkes sıra sıra işlere gitmeye başlamıştı. Kimse evden bir anda ayrılmıyor, Yanımda mutlaka bir kişi kalıyordu.
Bugün evde kalma sırası Aras'ta idi. Kahvaltımızı sabah herkesle birlikte yapmıştık. Ardından onları sırası ile işe yollamıştık. Evde yalnızca ikimiz kalmıştık. Bugün Neriman Hanım da alışveriş bahanesi ile bir süre evde olmayacaktı.
Aras, kardeşler arasında en çok çekindiğimdi net olarak. Yüzünden ne düşündüğünü, nasıl hissettiğini kestirmek çok çok zordu. Bu nedenle beni bir miktar geriyordu. Ama bana karşı davranışları da bir o kadar nazikti. Hatta çoğu zaman koruyucuydu. Kardeşler arasında en koruyucu kişinin o olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdim.
"Peki Aşk ve Gurur?" diye sordu elindeki kitabı kaldırarak.
Şu an ne mi yapıyorduk?
"Favorilerin yanına koyalım."
Vakit geçirmek için odamdaki kitaplığımı düzenlerken Aras'ın da bana katılması ile an itibarı ile yere oturup bağdaş kurmuş ve etrafımızda dağınık olan kitapları grupluyorduk.
Karşımdaki koca adam elindeki toz bezi ile bir yandan kitaplarımı siliyor bir yandan onları inceliyordu. Her zamanki gibi kaşları çatık olsa da itiraf etmeliyim ki oldukça tatlıydı.
"Bu kitapta pek çok altı çizili yer var. Bunu bayağı seviyor olmalısın."
"Aşk ve Gurur sevilmez mi? Kitabına ayrı filmine ayrı bayılıyorum."
"Filmi de mi var?"
Şaşkınlık yüzüme yayıldı.
"Bilmiyor musun? Çok güzel bir filmdir."
Sonra durup ekledim.
"Tabi biraz romantik. Sen sevmeyebilirsin."
"Ön yargı seziyorum." dedi bana bakarak.
"Ne yani? Romantik biri misin ki?"
"Pek sayılmaz." dedi yüzünü buruşturarak. Güldüm bu haline.
"O halde pek de yanlış bir ön yargı sayılmaz."
"İzleyelim mi?"
Anlık sorusu ile şaşırdım.
"Şimdi mi?"
"Neden olmasın?"
İçim bu fikir ile kıpır kıpır olmuştu bile. Ancak belli etmemeye çalıştım. Çünkü filmin Aras'ın dikkatini çekmeyeceğinin farkındaydım. Onu zorlamak ise en son isteyeceğim şey bile değildi.
"Yok ya. Senin de ilgini çeken bir şey izleyelim. Senin ilgini hangi tür filmler çeker?"
Omuz silkti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Parça
General FictionBalım. Kalabalık bir ailenin en küçük üyesiydi. Babasının göz bebeği, abilerinin prensesi. Ancak annesinin hataları yüzünden hayatı bir anda değişti. Peki neden annesinin hatalarını ailesinden uzaklaşmak zorunda bırakılarak Balım ödüyordu?