"Sen ne halt ettiğini zannediyorsun be adam!"
"Başlama yine. Çekil şuradan!"
"Çekilmiyorum efendim! Şuna bak yine zil zurna sarhoş olup gelmişsin. Bu nasıl sorumsuzluk! Ben sana paramız suyunu çekiyor dikkatli olmalıyız diyorum, sen her gece alem peşindesin! Ne değişti on günde! Sen böyle bir adam değildin!"
"Sus be kadın, sus artık! Her şeyi sen biliyorsun! Çekil şu kapının önünden artık."
Salim Hancı zor attığı adımları ile Banu Hanımı kenara iteleyerek girdi derme çatma eve. Artık o eski ahşap kulübede değillerdi. Bulunmuştu kulübenin yeri. Son anda kaçmayı başarmışlardı eskisi gibi. Hissediyordu Salim Bey. Yakalanmaları an meselesiydi artık. Bir ay bile dayanamayacaklarının farkındaydı ancak ellerinden geldiğince saklanmaya devam ediyorlardı.
Balım'ı terk edeli bir haftayı geçiyordu. Banu Hanım, Balım'ın yokluğunda kontrolcü kişiliği ve susmayan çenesi ile tam anlamıyla Salim Bey'e sarmış durumdaydı. Ara ara aklına düşüyordu Banu Hanım'ın. Balım derslerini bırakmış mıydı? Aptal kız, bırakmışsa onca sene Balım'ı mükemmel kılmak için verdiği emeği boşuna gidecekti. Peki ya kilosu? Zaten güzel bir kız değildi Balım ona göre, en azından fiziğine dikkat edip çirkinliğini saklamalıydı. Bakımına her zaman dikkat etmek zorundaydı. Hele o saçları... Sinir oluyordu Banu Hanım Balım'ın o dağınık, kabarık saçlarına. İnsanların içinde o şekilde geziyor ise onu azarlaması gerekiyordu. Banu Hanım'ın kızıydı o. Mükemmel olmalıydı her açıdan.
Salim Bey'in derdi ise daha başkaydı. Gün geçtikçe kin doluyordu içi. Hiç susmayan ve sürekli olarak kendisini suçlayan Banu Hanım'a, tüm mal varlığını elinden alan kurula, onların düzenini altüst eden Akartuna Beylerine ve en çok da Balım'a. Balım olmasaydı tüm bunları yaşamayacaklarını düşünüyordu Salim Bey. Balım olmasaydı Banu ile aralarında herhangi bir bağ olmaz ve biraz gönül eğlendirdikten sonra ilişkilerini bitirebilirdi mesela. Banu, kucağındaki bebek ile "o senin kızın" dediği günden beri kurtulamamıştı Salim Bey. Yine Balım yüzünden bulunmuştu yerleri. Akartuna kardeşler sırf Balım yüzünden bulmuşlardı yerlerini. Ve yine Balım yüzünden intikam alıyorlardı kendisinden malına mülküne el koyarak. Ve bu ihanetin sonucundan korkuyordu Salim Bey.
Kurul, ihanete en ağır cezayı vermekten asla çekinmezdi. Yine öyle olacaktı. Ama kaçacaktı Salim Bey. Kendisini kurtarmak için herkesi yakmaya kararlıydı. Herkes cehennem çukurunda yanabilirdi ama Salim Hancı sağ salim olarak hayatına devam edecekti.
"Senin bizi bu durumdan kurtarman gerekirken sen gidip orada burada kafa çekiyorsun! Ne biçim adamsın sen be!"
"Bizi bu duruma düşüren ben miyim lan! Senin o şerefsiz oğulların ve o aptal kızın yüzünden bu haldeyiz. Sen yık ben toparlayayım. Oh ne ala!"
"O senin de kızın!"
"Siktir oradan! Yıllar önce bana bu yalanı yutturdun Banu. Artık yemem bunu."
Banu Hanım duraksadı. Yutkundu ve bir adım geriye sendeledi.
"Ne demek bu şimdi?" diye sordu tereddütle.
"Balım benim kızım falan değil! Yıllar önce kandırdın beni. Sırf senden ayrılamayayım diye yalan söyledin bana."
Bir daha yutkundu Banu Hanım. İnkar etti ancak sesi az önceki gibi gür çıkmıyordu.
"Saçma saçma konuşma. Yalan falan yok. Balım senin kızın."
"Hasiktir oradan! Yıllar önce bu numarayı yedim. Salaklığıma denk geldi ve inandım sana. Çok güzel manipüle ettin beni bravo!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Parça
Aktuelle LiteraturBalım. Kalabalık bir ailenin en küçük üyesiydi. Babasının göz bebeği, abilerinin prensesi. Ancak annesinin hataları yüzünden hayatı bir anda değişti. Peki neden annesinin hatalarını ailesinden uzaklaşmak zorunda bırakılarak Balım ödüyordu?