XIV

5.7K 649 58
                                    

Çiftlikten eve döneli üç gün kadar oluyordu.

Çiftlikte bir gün daha kalmış ve o bir gün boyunca o kadar güzel vakit geçirmiştim ki! Öncelikle Akartuna Beyleri bana doğum günü hediyelerini takdim etmişlerdi. Her biri o kadar özenli seçmişlerdi ki hediyelerini.

Atahan bana oldukça kaliteli boks eldivenleri hediye etmişti. Bunun benim için anlamı büyüktü. Hevesim olan bir şeye annem gibi 'erkek işi' diyerek ket vurmadan beni bu şekilde desteklemesi çok özeldi.

Aras bana en sevdiğim kitaplardan biri olduğunu öğrendiği "Aşk ve Gurur" ün ilk basımını hediye etmişti. Bunu çok aradığına emindim. Çok mutlu olmuştum. Kitaplığımın en gözde parçası olmuştu.

Ayaz bana rengarenk bir toka seti almıştı. Toka setinin bulunduğu kutunun üstünde ise bir not iliştirilmişti. "Büyümüş olman benim küçük kız kardeşim olduğun anlamını değiştirmiyor. İçindeki küçük Balım ve onun eşsiz saçları için."
Her bir tokayı o kadar çok beğenmiştim ki. Saçlarıma tokalar takmayı hep çok severdim zaten.

Alperen bana bir kolye almıştı. Özel tasarım bir kolye idi. Üzerinde nergis çiçeği deseni olan nahif, altın bir kolye. Nergis çiçeği bizim için kavuşmak demekti. Alpereni ilk gördüğümde de yakasına yaz ayında nereden bulduğunu asla bilmediğim bir nergis çiçeği takmıştı.

Alp ise bana bir bisiklet almıştı. Binmeyi bilmiyordum. Alp öğretecekti. Hayallerinden birinin küçük Balım büyüyünce birlikte bisiklet ile gezmek olduğunu söylemişti. Gerçekleştirmemiz gereken bir hayal vardı ortada.

Hediyelerin en güzeli ise Aytaç Bey'den gelmişti. Artık resmi olarak bir Akartuna kızıydım! Bu benim için o kadar değerliydi ki. Bu hediyenin yanında benim için aldığı onlarca eşya ve ıvır zıvır hiç kalıyordu.

Hediyelerimin her biri özenle seçilmiş değerli hediyelerdi. Hepsine o kadar minnettardım ki.

Bunun yanında atları görmüştüm. Hatırladıkça kalbim hızını arttırıyordu. Ailecek saatlerce atlar ile ilgilenmiştik. Hatta ata bile binmiştim. Çok korksam da yanımda abilerim olduğu için içim rahattı aynı zamanda.

Abilerim.. Benim abilerim ve babam vardı. Onları bu kısa zamanda o kadar benimsemiştim ki. Artık gerçekten doya doya 'bir ailem var' diyebilecek gibi hissediyordum. Ben bu hissi daha önce hiç tatmamıştım. İnsanın yalnız olmadığını, önemsendiğini ve sevildiğini hissettiği yer ailesi değil de neresi olabilirdi ki?

Bu sabah da yine erkenden kalkıp önce Atahan ile boks antrenmanımı yapmıştım. Diğerleri henüz uyanmamıştı. Duşumu aldıktan sonra uzun zamandır yapmadığım bakım rutinlerim aklıma düştü. Çiğdem denen kız haklıydı sanırım. Biraz pasaklı olmuştum bu ara. Annem görse evlatlıktan reddedilebilirdim.

Ah pardon! Ben zaten reddedilmiştim değil mi?

Duş sonrası kil maskemi yapıp saçıma bakım yağlarını ve diğer serumları sürdüm. Onları bekletirken turuncu ojemin kapağını açıp özenle sürmeye başladım. Henüz iki parmağıma sürmüştüm ki kapım çalındı.

"Gel!" Komutumun ardından kapının ardından Alp başını uzattı.

"Günaydın Bal'ım! "

Ardından yüzümdeki kil maskesini görüp bir afalladı.

"Seni en son böyle gördüğümde bahçedeki çamurla oynuyordun. O yüzündeki şey ne kız? Yine çamura mı düştün?"

Bu dediğine gülerken elimle gel işareti yaptım.

O odaya girerken ben cevapladım.

"Kil maskesi bu. Uzun zamandır bakım yapmıyordum da. Biraz kendime bakayım istedim."

Kayıp ParçaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin