Hangi denizde yüzdüğünü bilmezdi gemim
Ahî Fillahım (Allah yolunda kardeşim) Mahmud! Dost bahşişi Yusuf'um Gözümün nûru evladım!
Ne güzel sevmekti bu. Ne güzel bir muhabbetti bunlar. İnsanın yüreğine dokunuyordu. Efendi Hazretleri'nin Şeyhi Ali Haydar Efendi yazmıştı bunları. Manevi evladına mektup gönderirken ona duyduğu sevgisini çok güzel bir şekilde kağıda dökmüştü.
Bu muhabbetten bizede pay düşer miydi? Kalbin anahtarı demiştik. Orada olabilir miydi? Gerçi ben daha kalbin neden kilitli olduğunu bulamamıştım. İçinde değerli şeyler olan kutular kilitlenirdi. Kalbin içinde bu kadar değerli ne olabilirdi ki?
Kalp kelimesinin anlamını merak edip Google'da arattım. Değişken, çevirmek, dönüştürmek. Kısaca dönek mi demeye çalışıyordu bize?
Kafam yine eskisi gibi karışmıştı. Ama artık sorgulamayı bırakmıştım. Akışına bıraktım denir ya... Tam olarak o kıvamdayım. Artık ne olacaksa olsundu.
-Gözlerim doldu ağlayacağım galiba. Ben böyle güzel bir anlatım görmedim. Benim yıllardır hissettiğim ne varsa Yunus Emre dile döküyor.
Evet.
Nazlı, Yunus Emre izlemeye başlamıştı.
Arkaya duygusal fon müziği girdiği her sahnede gözleri doluyor ve aynı şeyleri onunda hissettiğini söylüyordu.MaşAllah'dı ona...
Konuşmaya devam etti.
-Ya çok güzel değil mi? Sen bunu izlerken nasıl oldu da dünya semalarında kalmayı başardın. Ben birazdan 7 mertebeye uçacakmış gibi hissediyorum.
Sanmıyordum.
Çünkü artık kanaat getirmiştim ki Nazlı maalesef namazlarını kılmıyordu. Benim dışımda yakın arkadaşlarına söylediklerini duyduğumdaysa şok olmuştum. Namaz kılmadığını kabul ettiğini ama onun çok derin bir muhabbeti olduğunu bu yüzden sorun etmediğini söylemiş. Eskiden, nerden olduğunu hatırlamadığı bir yerden duyduğu söz onu böyle yapmıştı.Ashabın içinden HZ.Ebu Bekir'den daha çok ibadet edenler vardı. Ama HZ.Ebu Bekir İbadeti ile değil, Muhabbeti ile olmuştur.
Maalesef ki ne Nazlı HZ.Ebu Bekir'di, ne de sadece sevgiyle oluyordu. Sözle peynir gemisi yüzmüyordu. Alıp tesbihi eline yıllarca Aşığım Aşığım diye çeksen ama Aşığım dediğin Zatın kanunlarına uymasan, sorarlardı adama bu nasıl aşk? diye.
Onun kalbini kırmadan bunu nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Ebrar'ı arayıp sormuştum o da çok şaşırmış ve bildiğin fasık yani? demişti. Bilerek günah işleyen kişilere denirmiş. Naz ona adı ile seslenmemi istemiyordu, Nazlı'ya bundan sonra fasık desem olur muydu acaba? Kötü bir şey olmasına rağmen isim benim hoşuma gitmişti.
-Dünya semalarından uçmak için Yunus Emre izlemene gerek yok. Çok daha basit bir yolu var. Secde etmek.
Hafif yollu imalar etmeye başlamıştım. Bence oda çoktan anlamıştı ama işine gelmiyordu işte. Hiç cevap vermeden önüne dönüp izlemeye devam etti. Bende okuduğum kitaptan başımı kaldırıp sandalyede doğruldum. Belim fena tutulmuştu. Araştırma ödevini güzelce sunmuştum bu gün. Hocam çok beğenmişti. Bir dahaki dönemin araştırma konusunu da verdi bana ama bir dahaki döneme çıkarmıydım bilmiyordum.
Naz sınav haftası olduğu için kendi sayısal bölümü arkadaşlarının yanına çalışmaya gitmişti. Benimde yarın coğrafya sınavım vardı ama ben kitap okuyordum. Gerçi Nazlı'da çalışmıyor Yunus Emre izliyordu. Sanırım Naz haklıydı. Sözel olmak daha kolaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vaveyla-L
Ficción General"Ey Gönül! Şimdi sorarım sana, hangi Aşk daha büyüktür? Anlatılarak dile düşen mi, anlatılmayıp yürek deşen mi?" "Şems-i Tebrizi"