Sabahın erken vaktinde Neslihan malikanede dolaşıyordu. Amacı Alaz'ı bulmaktı. Gece buraya geldiğini hizmetlilerden öğrenmişti. Dün neyse ki Yaman Ali'nin düğünü kazasız belasız (?) atlatılmıştı. Şimdi ikili bal ayı için Dubai'ye gitmişti. Neslihan artık enine boyuna küçük oğluyla ilgilenebilirdi.
Çağla, Alaz'ın yeni ev aldığını duyduğu anda bunu bekliyormuş gibi, adamın odasını değiştirip bebekler için oyun odası yapmıştı. Bu yüzden de Alaz'ın nerede olduğunu bulmakta Neslihan zorlanıyordu.
Bıkmış hâlde odasına dönüp iki saat sonra yapılacak kahvaltıyı bekleme kararı aldı. Fakat aniden aklına gelen fikirle duraksadı. Adımlarını Yaman Ali'nin odasına doğru ayarladı. Büyük oğlunun odasının kapısını yavaşça açıp içeri geçtiğinde yatakta firavun gibi uyuyan küçük oğlunu fark edip iç çekti.
Kapıyı kapatıp yatağa yaklaştı. Oturup dikkatle oğlunu izledi. Çocukken hepsi çok büyük acılar yaşamıştı, en çok da Alaz. Kardeşlerine destek olmak onun minik omuzlarına yüklenmişti. O zamanlar daha beş yaşındaydı... Sonrasında yaşanan onca travma... Neslihan acı çekercesine gözlerini kapattı. İşte bu yüzden şimdi oğlunun büyük bir hata yapmasını istemiyordu. Gözlerini açıp oğluna baktı. Eğer Asi olur da Asena'yı alıp giderse Alaz ömrünün sonuna kadar pişman olacaktı. Bir hayata daha ne kadar pişmanlık ve acı sığardı ki...
Neslihan oğlunun saçını okşadığında Alaz'ın gözleri yavaşça açıldı. Önce ne olduğunu, nerede olduğunu düşündü, bunu yaparken firavun uzanışını bozmadan tavana bakıyordu. Sonra bakışları inip annesini buldu. "Anne?" diye sordu uykulu sesiyle. Kaşları çatılırken yavaşça doğruldu.
"Konuşmaya geldim, oğlum." Neslihan kendi ellerini kavuşturup dikkatle oğlunu inceledi.
Alaz saçını karıştırıp, firavun uzanışına rağmen dağılmış olma ihtimaline karşı geriye yasladı. "Sabahın köründe mi, anne ya..."
"Acele etmen lazım, Alaz, ne sabahı ne körü?" Kaşları yavaşça çatılıyordu. "Elini çabuk tutmalısın, oğlum, bir bakmışsın Asi ve kızın gitmiş."
Alaz yorgun ve uykulu gözlerle annesine bakıyordu. Saçını düzeltmeyi de bırakmıştı. "Merak etme, anne", dedi Alaz işaret parmağını sallayarak. "O iş bende", dediğinde işaret parmağı ile kendini göstermişti. "Harika bir planım var."
Neslihan gözlerini kıstı. "A aa, ne planlıyorsun yine?"
"Dün geç saatlere kadar düşündüm ne yapabilirim diye." Derin nefes alıp verirken battaniyesine bakıyordu. "Şimdi de yanlarına gideceğim zaten."
"İyi, iyi", dedi Neslihan rahatça nefes vererek. "Gözünden uzağa bırakma sakın. Bir bakmışsın gitmişler." Alaz annesinin cümlesini kafasıyla onayladı. "Hem ne öyle evlenmeden bebek." Neslihan yüzünü buruşturmuştu.
Alaz esnerken eliyle ağzını kapattı. "Ünlülerin dünyası buna normal bakıyor, anne." Kafasını uykulu bir biçimde sersemce salladı. "Oğlun da dünyaca ünlü bir sporcu."
"Ben normal falan bakmıyorum." Neslihan çıkışmıştı. "Camiamız da bakmıyor, deden de bakmıyor." Susmak bilmeden hızla konuşuyordu. Kadın gözlerini kocaman açtı. "Eğer deden hayatta olsaydı kafanı kopartırdı, biliyorsun, değil mi?"
Alaz öksürmeye başladı. Daha sonra boğazını temizledi. "Allah korusun ya." Ağzını yayarak ve gözlerini annesinden kaçırarak konuşmuştu.
Neslihan kafasını aşağı yukarı sallarken kocaman gözlerle konuştu. "Korumuş, korumuş zaten."
。゚•┈୨ ♡ ୧┈•゚。
Alaz yolcu koltuğundaki beyaz çiçeklere baktı. Yol boyunca Yaman'ın tavsiyelerini düşünmüştü. Asi'ye nasıl yaklaşacağını asla bilmiyordu, çünkü diğer kızlar gibi değildi, tamamen farklıydı ve ulaşması zordu. Yaman basit jestler yap tarzında şeyler söylemişti ya da Alaz bir yerinden öyle anlamıştı. O yüzden basit kelimesine çiçek baya uyuyor gibiydi. Her sevgili bunu yapardı. Herkesin yaptığı basit bir aktiviteydi, ama aynı zamanda hoş... klişe şeyler seviliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
alev alev | asi & alaz
FanfictionKızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi alt çenesini buruşturdu. "Ölmedin, Alaz, bak hayattasın." Sesi titriyordu. 24mayıs- başladı.