bir ömür kadar uzun '3

1.7K 67 4
                                    

Neslihan Soysalan ceza evinin kapısından çıktıktan sonra gözleri dolmuş hâlde ailesine baktı. Yaman ve Alaz hızlı adımlarla annelerinin yanına varıp ona sarıldı.

Neslihan cerrahtı, beş yıl önce Yaman'ın sevgilisinin annesi doğum sırasında öldüğü için hapse girmişti. Bir yıl boyunca cezayı indirim için her yolu denemişlerdi. Yaman'ın sevgilisi Rüya kardeşiyle yalnız kalmış, onu büyütmüştü.

"Anne..." Yaman endişeli gözlerle annesine bakıyordu. "...iyi misin?" Annesi Yaman'ın sakalsız yüzünü okşuyordu.

"Daha iyi olacaksın." Alaz annesinin diğer elini avuçları arasına alıp öptü.

Neslihan Yaman'dan sonra konuşan Alaz'a baktı. "Siz iyisiniz ya... bir anne başka ne ister." Gözlerinden yaşlar akmaya başladığında yeniden oğullarına sarıldı. "Kızlar nerede?"

Güven Aydın -yani Yaman'ın babası- birkaç adım ötede durmuş Neslihan'a çocuklarıyla hasret gidermesi için alan tanımıştı.

"Ece'nin uçağı geç kalkmış", dedi Yaman annesinden ayrılırken. Ece Amerika'da kursa gitmişti. Aslında zamanı ayarlamıştı, ama bazı aksilikler yaşanmıştı.

"Çağla da hamileliğinin son aylarında olduğu için." Alaz kaşlarını kaldırarak konuşuyordu. Arabayla buraya gelirken Çağla arayıp hal hayır sormuştu.

Neslihan kafasını aşağı yukarı salladıktan sonra oğullarının kolları arasında makam aracına doğru yürüdü. Güven'in önünde dikildiği araca yaklaşınca Alaz ve Yaman annelerini bırakıp kenara geçti.

"Hiç gelmeyeceksin sandım." Yaman annesine ve babasına bakarak konuşuyordu. Alaz ikiliye sırtını dönmüş, Yaman'a bakıyordu.

"Annemi yalnız bırakamazdım." Alaz'ın cümlesinden sonra kardeşinden hep ilgi bekleyen Yaman, yüzüne baktı. Gülümsemesinden olayı anlayan Alaz gözlerini kaçırıp sırıttı. "Seni de tabii."

"Buraya kadar gelmişsin düğüne katılmama gibi bir şansın yok." Kaşlarını kaldırmış keyifle konuşuyordu. Az önceki sessiz sakin Yaman'dan iz kalmamıştı. Alaz da onun bu hâline gülüyordu. Onlar birbirine ihtiyaç duyan iki kardeşti. Alaz helikopterden iner inmez, ceza evi çıkışına gelmişti, zaten zar zor yetişebilmişti.

Alaz kenara baktı. "Ondan bir haber var mı?"

Yaman yere baktı. Gözleri dalmıştı, kaşları kalkık. "Davetiye gönderdim." Alaz aniden Yaman'a baktığında, "Yani eski mail'ine", diye düzeltti Yaman. "Yerini bilsem sana söylemem mi, oğlum?!" Alaz'ın kızgın yüzünü görünce tatlı gözükmeye çalıştı.

"Aklım almıyor." Alaz yüzüklü parmaklarını ceplerine sokup kafasını arkaya eğerek gökyüzüne baktı. "Nereye kaybolur, anlamıyorum."

"Alaz, sen Asi'ye ne yaptın?" Asi... Alaz, Yaman'ın ağzından dökülen, yıllardır kendine yasakladığı o ismi duyduğunda gökyüzüne bakan gözlerini sıkıca kapattı. O ismi her duyduğunda veya söylediğinde kalbine iğne batırıyorlarmış gibi hissediyordu, kalbi parçalanıyormuş gibi, daha fazlası mümkünmüş gibi...

Neslihan'ın sesini duyduğunda derin nefes alıp doğruldu. Yaman, Alaz'dan yanıt alamayacağını anladığında pes etti. Asi'nin iyi olduğunu biliyordu, çünkü eski mail'inden her ay Yaman'a mesaj gönderiyordu, yoksa Yaman da ortalığı ayağa kaldırmayı bilirdi. Fakat Asi'ye saygı duymalıydı, eğer onunla inatlaşırsa ve bulunmak istemiyorken Asi'yi bulursa onu tamamen kaybederdi... biliyordu. Sokaklarda büyürken nasılsa şimdi de öyleydi Asi... ismi gibi asiydi. Üstelik Yaman'a, hayatıma karışma, demişti, bu durumda Asi'nin kendisinin iyileşip gelmesini beklemekten başka çaresi yoktu.

Arabasına doğru yürümekte olan Alaz'ı izledi. Alaz'ın duyamayacağı bir sesle, "Canı yandığında hep kendini dış dünyaya kapatırdı", dedi ve iç çekti. "Fakat bu defa çok uzun çekti be, güzelim."

。゚•┈୨ ♡ ୧┈•゚。

"Ya biz..." Asi etrafı inceledi. "...evde kalırdık. Neden buraya getirdin? Asena, yavaş ol, düşeceksin!"

Tolga bavulları studio tarzındaki evine soktuktan sonra kapıyı kapattı. Asena elindeki oyuncakla ortalıkta koşuşturmaya başlamıştı bile. Tolga, kızına uyarıda bulunan Asi'ye bakıp gülümsedi. "Yeğenimi gözden uzakta bırakamazdım." Asi de gülümsedi. Bu bir teşekkür gülümsemesiydi...

Tolga, Asi'yi daha fazla mahcup etmemek için gözlerini çekip, "Hadi birazdan yemekler gelecek! Elleri yıkanmaya!" dedi Asena'ya bakarak.

"Yaşasın! Pizza!" Asena ellerini kaldırarak bağırıyordu.

"O kadar yol geldik. Bu nasıl enerji?" Asi siyah kanepeye otururken yorgunluk da üzerine çöktü.

Tolga Asena ile lavabodayken yüksek sesle konuştu. "Bu akşam Rüya'nın kınası var. Katılacak mısın?"

Kafasını kanepeye yaslamış Asi gözlerini lavabonun kapısına dikti. Buradan içeridekiler gözükmüyordu. "Neslihan Soysalan'ın içeriden çıktığı ile ilgili haberler okudum. Aslında bu gece katılıp etrafı kontrol etmek istiyorum." Yaslandığı yerden doğrulan Asi içini kaplayan bu duyguya şaşırdı. Şimdiye dek onları bu kadar özlediğini fark etmemişti. Garip bir şekilde tam da şu an her şeyi boş verip koşarak Yaman ve Cesur'a sarılmak istiyordu, onlara sarılıp özlem gidermek, onlara sarılarak ağlamak istiyordu. Onlar ilk defa aile gibi hissettirmişlerdi Asi'ye.

Tolga ve Asena lavabodan çıktığında kapı çaldı. Tolga tam ağzını açacakken kapının zili onu durdurmuştu. Asena peşinden koşarken Tolga kapıya bakmaya gitti. Asi ikili yemek siparişini alırken, lavaboya geçmiş, ellerini yıkamaya başlamıştı. Aynada kendi bitik hâline baktı. Sağlam bir uyku iyi gelebilirdi, kızına sarılarak geçireceği sağlam bir uyku, evet. Tam da ihtiyacı olan buydu.

。゚•┈୨ ♡ ୧┈•゚。

"Ya, bana ne ya! Bana ne! Ben o rengi istemiyorum, sevmiyorum, anlamıyor musun?" Çağla kamyonetin içindeki eşyalara bakarak bağırıyordu.

"Ne var, prenses? Pembe dedin pembe aldık işte?" Cesur kamyonetin içine geçmiş eşyaları açıyordu. Kamyonetle gelmiş çalışanlar şaşkın bıkkın etrafa bakarken malikanenin hizmetçileri yerlerinden kılın kıpırdamıyorlardı.

"Bu pembe mi, Cesur?" Çağla ellerini beline koymuştu. Giyindiği bol uzun elbisenin etekleri rüzgarda azacık sallansa da yere temas etmiyordu. "Bordo almışsın! Biliyordum ya! Benim gitmem gerekiyordu! Biliyordum!"

"Prenses, hamile hâlinle nasıl gideceksin? Ha pembe ha bordo aynı şey işte." Cesur'un gariban hallerine aldanmayan Çağla belindeki elini kaldırıp alnına bastırdı.

"Yine neyi becerememiş kurbağan?" diye sordu aracından inerek ikiliye yaklaşmakta olan Alaz. Neslihan ve Güven makam aracında geliyordu. Yaman ve Alaz ise kendi arabalarıyla gittiğinden dönüşte de bir başınalardı.

Çağla ve Cesur'un kafası o kadar karışmıştı ki malikanenin bahçesine giren araçları fark etmemişlerdi bile. Zaten mobilyaları getiren kamyonet yüzünden malikanenin dış kapıları açıktı ve sürekli birileri girip çıkıyordu.

"Anlamıyorsun, değil mi? Rüya'nın kınası-" Çağla aniden duraksadı. Kaşları yavaşça çatıldı. Alnından az önce çektiği eli havada kalmıştı. Yavaşça geriye döndüğünde ikizini karşısında buldu. Alaz ise tıra ve eşyalara bakıyordu. Yavaşça gözleri indiğinde Çağla'yı gördü. Uzun zaman geçmişti, çok uzun zaman, bir ömür kadar uzun...

alev alev | asi & alazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin