Bu gün canım tatlı çektiği için meydanda olan büyük tatlıcıya gittim, içeride uçuşuan bi sürü tatlı vardı, meyveli pasta alarak dolaşmaya başladığımda kolumdan tutuldum ve ses duydum.
"Yoongi"
Jimin hemen önüme geçtiğinde kaşlarımı çattım.
"Adımı söylemedim sana,nereden biliyorsun"
"Şşt küçük bir sır, kitap nasıl gidiyor"
"İyi gidiyor, güzel, karakterlerin fotoğraf ları var mı?"
"Elbette var,merak mı ettin"
"Evet"
"Bak kitabı bitirirsen onları görebilirsin"
"Ama bitirmem uzun sürer, işlerim var benim"
"Oda sana kalmış"
Yeniden yok olduğunda bende eve gitmeye başladım, bu çocuk beni sinir ediyordu.
Eve geldiğimde kapıyı annem açtı, gülerek saçarımı karıştırdı.
"Yemek dolapta, ben akşama doğru gelirim"
"Tamam da nereye?"
Hızla koşarak yok olduğunda göz devirdim, içeri girerek poşeti mutfağa bırakıp odama giderek üstümü değiştirdim, komodinde duran kitabımı alarak mutfağa indim.
Poşetten pastayı çıkarıp bir dilim kestim ve gerisini dolaba yerleştirdim, soğuk bir içecek de alarak masaya oturdum ve kitabı açarak okumaya başladım.
/
Günler geçip gidiyordu, jimin ve jungkook daha da yakınlaşmaya başlamışlardı.
Jimin,jungkook'u küçük göletin yanına gitirmişti,ikili otururken sarı saçlı genç başını askerin omuzuna koydu.
"Eski kral ve kraliçenin çocuğu nerede acaba? Umarım ölmemiştir"
Jungkook kafasını salladı, dört yıldır yeni kralları sürekli savaş açarak ölümlere neden oluyordu ve halk artık bu olaydan bıkmıştı, jungkook ise hasta hissettiğini, kolunu bile kaldıramayacağını bahane etmişti ve savaşa gitmemişti.
Kral ise jungkook'un namını ve nadir durumlarda savaşa gitmediğini bildiği için onu sarayda bırakmıştı, jungkook ise zorunlu olarak kralın yanında duruyordu çünkü prensi başa geçirmek için sarayda kalmalı ve önce müttefik toplamalıydı.
"Ne olursa olsun o yine de küçük bir çocuk, burada olsa bile tahta çıkamaz dı"
"Evet ama böyle daha ne kadar devam edecek? Halk ne kadar isyan çıkartsada kral, halkı ölüm ile tehdit ediyor"
Jungkook doğruları söyleyen adama baktı, jimin de kafasını kaldırıp iri kahve gözlere baktı, burunları değiyor ve kanları kaynıyordu.
Jimin kafasını kaldırdı ve yutkundu, yanakları kızarırken ellerine baktı, jungkook elini kızaran gencin koluna koydu.
"Sana güvene bilirim değil mi?"
Jimin kafasını salladı ve gülümsedi.
"Kanım ve şerefim üzerine yemin derim, konuştuklarımız benim ile mezara kadar gelecek"
Jungkook gözlerini kısarak baktığında jimin yaklaştı.
"Zor inanan birisin ve bende bana inanman için her şeyi yapıcam, sırrını tutamazsam kellemi al"
Jungkook kafasını salladı ve etrafı gözetledikten sonra kısıkça konuştu.
"Prens jung yaşasaydı, ne yapardın?"
Jimin şaşkınca gözşerini irileştirdi ama sesini kısık tuttu.
"Yoksa o-"
"Jimin, ne yapardın?"
"Tahta geçmesi için herşeyi yapardım"
"O yaşıyor ve ben ona hak ettiklerini vermek istiyorum ama tek sorun müttefik ler"
"Ben bir kaç tane bulabilirim, şifahaneye gelen bir kaç asker ve hizmetçi eski zamanı özlediklerini, eğer prens yaşasaysı ne kadar şanslı olacaklarından bahsetmişti"
"Ne kadar çabuk o kadar iyi, prens 11 yaşında ve çok tatlı,akıllı, annesine benziyor ama onda babasını da görebilirsin"
"Ciddi misin? Görebilir miyim,lütfen kook"
"Evet ama önce şu taraf toplama işini halletmemiz gerek"
"Oldu bil"
Jimin kararlılık ile iri kahvelere baktığında jungkook güldü.
"Sana güveniyorum"
Jimin gülerek kafasını eğdiğinde jungkook tatlı adama bakarak derin bir nefes aldı, utanan genç aklını karıştırıyordu.
/
"Hoseok artık krallığına dön, çok heyecanlandım"
Gülerek pastanın son dilimini de alarak tabağı ve bardağı yıkadım, yatak odama giderek uyumaya başladım, fena şekilde uykum vardı.
/