23

38 8 14
                                    

İsmimi duymam ile kalktım, sese yaklaştıkça hoseok'u gördüm, beni göremeyince endişelenmiş olmalıydı.

"Buradayım"

Sesimi duyunca bana döndü, yanıma gelerek ellerini omuzlarıma koydu.

"Korkuttun, neredeydin?"

"Erken uyanınca bahçeye çıkayım dedim, seni endişelendirmek istemedim"

Sadıldığında bende sarıldım, yanağını saçlarıma yasladı.

"Gittin sandım"

"Daha buradayım, gitmiyorum"

Derin bir nefes alıp geri çekildi, kafasını eğdi.

"Pişman oldun sandım, o yüzden gittiğini düşündüm"

Ellerimi yanaklarına koyarak güldüm.

"Pişman değilim, ben sadece seni kendime bağlamak istemiyorum"

"Neden?"

Ellerini belime koyarak yutkunduğunda yanaklarını okşadım.

"Gittiğimde ne olucak? Seni üzemem hoseok, seni kendime bağlayamam, sana bağlanamam"

"Lütfen, tamam gitmene razıyım ama burada olduğun sürece bırak senin olayım, benim ol, lütfen yoongi"

"Üzgünüm hoseok, bunu yapamam"

Anlımızı birleştirdiğinde gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım, boynuna sıkıca sarılıp kafamı omuzuna koydum.

"İkimiz de zorlaştırmayalım ha"

Yanağını saçlarıma koydu, dudaklarını saçlarıma bastırıp derin bir nefes aldı.

"Böyle olmaması için dua etmiştim"

Gülerek konuştuğunda gözlerimi sıkıca kapattım.

"Üzgünüm"

Bir süre öylece kaldık, geri çekildiğimizde anlımı öperek ellerini yanaklarıma koydu.

"Seni asla unutmayacağım, gitsende hep benimle olacaksın"

"Sende, hep benimle olucaksın, kalbimde"

"Kalbimde"

Yeniden anlımı öperek geri çekildi, sessizce saraya gittik, kahvaltı masasına oturduk.

Kafamızı kaldırmadan yemek yerken jungkook konuştu.

"Ne oldu size?"

Hoseok kafasını kaldırdı.

"Ne olmuş?"

Jimin kaşlarını çattı.

"Konuşurdunuz, gülerdiniz, ne oldu?"

"Bir şey olmadı"

Omuz silkerek konuştuğumda hoseok kafasını salladı, diğerleri fazla kurcalamadan yemeğe döndüğünde jin güldü.

"Hoseok, gözüne takılan bir prenses varmıydı?"

"Yok"

"Doğru, fazla durmadın zaten doğum günün de, olmaması normal"

Gülerek baktığında hoseok'un yanakları kızardı ama ses çıkartmadı, kalktık, yeniden bahçeye çıktığımızda konuştu.

"Gözüme takılan bir prens vardı"

Ona döndüğümde bana bakıyordu, gözlerimi kırpıştırdım.

"Anlamadım?"

"Gözüme takılan bir prenses yoktu, bir prens vardı"

"Prens mi?"

Kafasını salladı, ellerimi sıkatak arkamda birleştirdim.

"Neden göstermedin ki bana?"

"Seni, sana nasıl göstericem?"

Gülerek önüme döndüm, kalbim ağrımaya başlamıştı.

"Hadi dolaşalım"

Yanımda yürümeye başladığında çiçeklerin olduğu yere gittik, ileriyi gösterdi.

"Geniş alana açılan bir patika var, gidelim mi?"

"Olur"

O tarafa gittik, ağaçlar ve çiçekler yolu kaplamıştı, açıklık arazide çardak vardı, yerde minderler dururken manzara şehre bakıyordu.

Orada duran bir kaç hizmetli minderleri temizliyordu, yanlarına gittiğimizde hoseok konuştu.

"Soğuk içecek getirin lütfen"

Hizmetçiler gittiğinde oturduk,  uzanarak kollarımı kafamın altına koydum, yanıma uzandığında gözlerimi kapattım ve dudaklarımı ıslattım.

Hava bu gün ayrı bir sıcaktı, hoseok elini saçlarıma getirip oynadı, sessiz kaldık.

Konuşmadan duruyorduk, ben gözlerim kapalı, o ise saçlarımla oynayarak.

Ayak sesi gelince elini çekti, hizmetçiler içecekleri kenarı bıraktığında hoseok esnedi.

"Gidin siz"

Gittiklerinde biraz daha sessizce kaldık, dudaklarını dudak kenarıma bastırdı ve geri çekilip yeniden saçlarımla oynadı.

Ağlamamak için zor duruyordum, ona bağlandığımı hissediyordum.

/

kitap : sope Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin