Yıldızı turuncuya boyamadan geçmeyin lütfeen❤️
İyi okumalar🌸
Hayatın benimle neden bu kadar uğraştığını anlamıyordum. Neden bu kadar üzerime geliyordu bu kadar mı kötü biriydim ya da bu kadar mı uğursuz. Mıknatıs gibi kötü olan her şeyi üzerime çekme gibi özelliğim vardı. Tam her şey yoluna girdi artık mutluyum derken hop bir şey oluyor acıyla kıvranmama öfkeden delirmeme neden oluyordu.
Annem benim yüzümden ölmemiş gibi hayat şimdi de babamın da benim yüzümden ölmesi için elinden geleni yapıyordu. Oysa bu kadar acıyı hak edecek kadar kötü biri olduğumu düşünmüyordum.
Gözlerimden yaşlar fütursuzca akarken bir kere olsun yüzüme gülmeyen bu lanet hayata bela okuya okuya gelmiştim bana atılan konuma. Korkuyordum bu hayatta koşulsuz değer verdiğim tek bir insan kalmıştı ona da bir şey olursa ne yapardım ben. Onu da kaybedersem yaşamak için kime tutunacaktım.
Cihangir'e hastaneden acil çağırıldığımı gitmem gerektiğini söyleyip, onu bu yalanıma inandırmam çok zor olsa da şükür o adamların söylediği zamanı geçmeden attıkları konuma gelebilmiştim.
Telefonumdan saate baktım. Son 5 dakika kala yetişmiştim. Aslında beni arayan bu adamların yalan söylediğini düşünmüştüm. Ne de olsa Cihangir'in düşmanları çok fazlaydı belki sırf Cihangir'i tuzağa düşürmek için beni kullandıklarını düşünmüş bu nedenle defalarca kez babamı aramıştım. Hatta şirket asistanını ve evimizde çalışanları bile aramıştım. Ama hepsi nerede olduğunu bilmediğini söylemişti.
Tüm bunlardan sonra babama zarar gelmesi korkusuyla tüm ihtimalleri aklımdan atıp aceleyle evden çıkıp bana atılan konuma gelmiştim. Tabi Cihangir'in dediğim onca şeye rağmen bıkmadan peşime taktığı korumaları atlatmam da baya bir zamanımı harcamış korkumun bedenimin her zerresine yayılmasına neden olmuştu.
Ah Cihangir... o kadar inatçıydı ki babam bile ikinci itrazımda peşime koruma takmaktan vazgeçmişti...
Babam, dünyadaki tek varlığım tek dayanağım. Gözlerimdeki yaşları silsemde yerini yenileri alıyordu. Onu kabedebilme ihtimali bile beni bu derce üzerken gerçekten öyle bir şey yaşarsam sanırım ölürdüm. Titreyen ellerimle gözyaşlarımı silip biraz toparlanmaya çalışarak arabadan indim.
Dağın başında ıssız bir deponun konumunu atmışlardı. Karşısında dikildiğim büyük depo bir an beni ürkütsede bedenimi babamı düşünüp soğukkanlı davranmaya çalıştım. Kendimden emin adımlarla babam için ölüme doğru yürümeye başladım.
Bu sırada hayatımın bir filim şeridi gibi gözümün önünden akmasına engel olmamıştım.
Yaşlı gözlerimin ardında salonda masum masum oyun oynayan 4 yaşım canlanmıştı. Salonda babamla annemin aldığı oyuncaklarımla oynuyorum. Acı nedir bilmiyorum. Tek derdim oyuncaklarım tek derdim akşam gelmesini heyecanla beklediğim ama işi çıkacağı için gelmeyecek olan babam... zaten o çok nadir gelirdi gelse bile gece gelirdi onu görmem pek mümkün olmuyordu.
İşte şimdi 10 yaşındayım. Uğursuz bir sabah vakti ama ben uğursuz olduğunu bilmiyorum. Çünkü o gün Doğum günüm oysa doğum günleri uğurlu olmaz mıydı ,dilek dilenmez miydi? Ama olmuyor önceki gece kurduğum bütün güzel hayaller gözlerimin önünde yanan annemin bedeniyle son buluyor... üstelik hepsi benim şımarıklılığım yüzünden benim aptallığım yüzünden... o gün yalnızca annem ölmüyor benim körpecik ruhum da yanıyor, çocukluğum bitiyor. Ben o gün büyüyorum, ben bir günde on yaş yaşlanıyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vurgun(+18)
Teen FictionYanık kumral teninin ısısını hissediyor keskin kokusunu iliklerime kadar duyumsuyordum. Aramızda milimler vardı. Yutkunup gözlerini siyah harelerimde gezdirdi. Evet yine hiç yapmaması gereken bir şey yapıp cayır cayır yanan elini sıyrılmış tişörtümü...