Daha kaç defa düşecek daha kaç defa kendi kendime toparlanacaktım bilmiyordum. Bildiğim tek şey varsa o da oldukça yorulduğumdu. Her şeyden çok yorulmuştum.
Dışardaki her hangi birinin gözünden belki de mükemmel bir hayat yaşıyordum. Ama ne yazık ki gerçekler hiç de öyle değildi.
Darmadağınıktım, paramparçaydım. Dokunduğum herkes birer birer gidiyordu benden. Bazen gerçekten lanetli olduğuma inanıyordum. Zira hayatımda önemli konuma koyduğum insanların bir bir benden kopamasının başka bir açıklaması olamazdı.
Şimdi ise tek korkum deli gibi bağlandığım, sırılsıklam aşık olduğum adama benim yüzümden zarar gelebilecek olmasıydı. Lanetimin ona bulaşmasından deli gibi korkuyordum.
Şimdi kantinde oturmuş arkadaşlarına hararetle bir şeyler anlatan ve 7 gün sonra ilk defa yüzündeki karabulutlar yerini gün ışığına bırakan iki gözümün çiçeğine aşk dolu bakışlarımla bakarken nabzımın ritmini bütün vücudumda hissediyordum.
Onun aşkı her zerremi kaplamıştı. Adeta iliklerime kadar işlemişti.
Dağ evinden döndüğümüz yedi günün ardından babası iyleşmişti. Oldukça zor geçen 6 günün ardından 7. Gün babası kendine gelmiş yoğun bakımdan çıkmıştı.
Cihangir'in bana yaralarını açtığı günden beridir onun acısı tam kalbimin üzerinde bir yarık oluşturmuştu. Ve aklıma geldiği her an o yarık açılıyor kanlar bütün bedenimi çepeçevre sarıyordu. İçime bir yangın savruluyor her yanımı kasıp kavuruyordu.
Tolpuca gidip babasına geçmiş olsun dedikten sonra o Yiğit, Rüzgar ve Duygu hastanenin kantininine inmişlerdi.
Cihangir, benimde onlarla gitmemi istesede bakmam gereken bir hastam olduğu için onu istemeyerek reddetmiştim.
Hastama bakıp ilaçlarını yazdıktan sonra hastanenin girişindeki bir masada oturmuş Duygu'nun yanıma gelmesini bekliyordum.
Ben hastamla ilgilenirken bana mesaj atmıştı önemli bir konu konuşmamız lazım diye bende ona kantinin girişinde oturduğuma dair bir mesaj atmış onu bekliyordum.
Duygu masadakilerle konuşurken sonunda sevgilisinin kolunun altında çıkıp onlara bir şeyler diyerek bana doğru gelmeye başladı.
Gözlerim Rüzgar ve Cihangir üzerinde hayretle gezindi. Ne ara barıştıkları hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Rüzgar'ı dağ evinden döndüğümüz gün hastanede görsemde bana bakmadan yanımdan geçip gitmişti.
Her ne kadar benden hoşlanmasada Cihangirle barıştığına sevinmiştim. Zira Cihangir'in benim yüzümden arkadaşlarıyla arasının açılmasını istemezdim.
Duygu karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu. Gözlerim bir çift çimen yeşili göze değdi. Cihangir anlamayan gözlerle bizim olduğumuz tarafa bakıyordu. Ne tepki vericeğimi çözemediğim için ona gülümsemekle yetindim.
Duygu bana bakıp gülerek "ya kızım iki dakika da kesme şu adamı anladık çok yakışıklı gözlerini ondan alamıyorsun da şu an konuşmamız gereken çok önemli konular var." Dedi.
Gözlerim yüzünde gezinirken kurduğu cümleler üzerine kaşlarım anında merakla havalanmıştı.
"Nedir o önemli konular anlat da bilelim Duygu"
Kocaman gülümseyip heyecanla ellerini ovuşturdu.
"Tahmin et yarın kimin doğum günü"
Onun bu avel hallerine anlamayarak bakıp merakla
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vurgun(+18)
Teen FictionYanık kumral teninin ısısını hissediyor keskin kokusunu iliklerime kadar duyumsuyordum. Aramızda milimler vardı. Yutkunup gözlerini siyah harelerimde gezdirdi. Evet yine hiç yapmaması gereken bir şey yapıp cayır cayır yanan elini sıyrılmış tişörtümü...