Başımda keskin bir ağrıyla inleyerek gözlerimi araladım. Ağzımda kekremsi acı bir tat vardı. Kuruyan ağzımı yutkunarak ıslatmaya çalıştım. Karanlık bir odadaydım. Etrafıma baktığımda bir gece lambasının yandığını gördüm.
İçinde bulunduğum oda daha önce görmediğim bir odaydı ve oldukça küçüktü.
Neredeydim ben bir an aklıma gerçekliğini kabul etmediğim görüntüler düştü.
Umarım sadece hepsi bir kabustan ibretti. Yoksa kafayı yiyecektim.
Hem Aker öldü hem onu öldüren Cihangirdi hem babam... ah babam beni bunca yıl kandırmıştı.
Yok yok kabustu. Evet, kabustu bu kadar acı olaylar üst üste gelmezdi ki gelemezdi.
Evet belki ben uğursuzdum. Bütün olmusuzlukları üzerime çekiyordum. Ama bu kadarı fazlaydı çok fazlaydı.
Üzerime örtülen pikeyi kaldırıp yataktan indim. Üzerimde yine sadece bir erkek tişörtü vardı. Ve burnuma dolan kokuyla anladığım kadarıyla Cihangirindi.
Odada ışık yanmıyor sadece gece lambasının ışığı çok hafif aydınlatıyordu. Gözlerimi kısıp küçük odada ahşap kapıyı aradım. Bulduğumda o tarafa gidip araladım. Karanlık bir koridorla karşılaştım. Lakin koridorun sonunda az da olsa parıldayan bir ışık bedenimi istemsizce oraya taşımama neden oldu.
Yorgun adımlarım beni anladığım kadarıyla dağ evinin salonuna götürdü.
Bizim de kışın bazen gidip kafa dağıttığım bir dağ evimiz vardı. Şu an içinde bulunduğum evin dağ evi olduğunu anlamam bu nedenle zor olmamıştı.
Salonun kapısına geldiğimde durdum. Kafamı uzatıp baktığımda parıldayan ışığın şömineye ait olduğunu gördüm. Ve tabi Cihangir hemen şöminenin yanındaki çift kişilik koltukta başı koltuğun tepesine yaslı gözleri kapalı bir şekilde görüş açıma girdi.
Ah... o kadar dağılmış görünüyordu ki sağ elindeki sigaranın dumanı şöminenin aydınlattığı duvarda sanki ahenkle dans ediyor gibi yükseliyordu. Arkasında bulunan iki pencere de açıktı. Tan vakti bütün kızıllığıyla kendisini gösteriyordu. Birazdan gün şafak vaktine evrilecekti. Cihangir, Şu an gözümde ki bütün parçaları birleşince sanki bir ressamın acıyı harmanladığı tablosunun bir parçası gibiydi.
Şu an karşımda en yıkık, en yalın haliyle duruyordu. Üzerine dün gördüğüm beyaz gömlek vardı. Ve kan revan içindeydi. Kan onun değildi ve öldüğünü sanırım asla kabul edemeyeceğim o kişinindi.
Önünde bulunan masanın üzerisi boş içki şişeleriyle doluydu. Bu görüntü çenemin titremesine anında gözlerimin dolmasına neden oldu. Acı gerçekler bedenimi her taraftan kuşatırken boş salonda onun ilahi sesi yankılandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vurgun(+18)
Teen FictionYanık kumral teninin ısısını hissediyor keskin kokusunu iliklerime kadar duyumsuyordum. Aramızda milimler vardı. Yutkunup gözlerini siyah harelerimde gezdirdi. Evet yine hiç yapmaması gereken bir şey yapıp cayır cayır yanan elini sıyrılmış tişörtümü...