Oturdukları yemek masasında birbirlerine attıkları kaçamak bakışlarla yemek yiyorlardı. Birkaç dakika öncenin tutkusu akıllarına geldiklerinde akılları yerinden çıkacak gibi oluyordu.
Erdem hala inanamıyordu. Özgür duygularına karşılık vermişti. İmkansız olarak gördüğü şey yaşanmıştı. Belki de bir mucize olmuştu. Veya kaderleri zaten böyle yazılmıştı. Kim bilebilirdi ki. Annesinin seslenmesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. "Erdem! Kime diyorum sabahtan beri."
"Efendim anne." Yüzünü ona çevirdi. "Baban diyor ki şirket biraz daha bekleyebilir. Kendinizi en hazır hissettiğinizde geçersiniz."
Bu sefer Erdem yüzünü Ali beye döndü. "Benim şirkete geçme gibi bir planım yok. Eğer derseniz ki Özgür tek başına geçsin benim için bir sorun yok." Eğer çocukları arasında ayrımcılık yaptığı düşünüp Erdem'i kırmak istemiyorsa diye bu açıklamayı yapmıştı Erdem.
Konuşmadan sonra günlük konuşmalarla ve balayı tatiliyle ilgili konuşmalar geçmişti masada. Yavaş yavaş gerçek bir aile oluyorlardı. Erdem annesini mutlu görüyordu. Bu ona yeterdi.
Yaşlı adam bahçede oturmuş akşam kahvesini yudumlarken Erdem yanına geldi. Kendini kolay kolay anlatabilen birisi değildi. Bir şeyler söylerken insanları bilinçsizce kırıyordu. Yemek masasında yaptığı saygısızlığı düşününce fevri davrandığına kadar vermişti. "Müsait misiniz?"
Gözlerini baktığı dergiden kaldıran adam "Gel Erdem." dedi. Yuvarlak masanın diğer tarafına oturan Erdem'le karşılıklı oturuyorlardı. Bahçenin gördüğü denizle huzur ben burdayım diyordu. Burdayım ve beni hisset.
"Teşekkür ederim. Her şey için." Kendini anlatmakta zorluk çektiği için böyle demişti. "En çok da annemi mutlu ettiğiniz için."
Karşısındaki adam yüzüne hafif ama karizmatik bir gülümseme kondurdu. "Görevim." Görevi değildi. "Eğer Nevbahar'la evlenme kararı aldıysak bu kararın sonuçlarını ona en güzel şekilde yaşatmalıyım." "Ben..." dedi Erdem. "Ben tüm hayatımı annem mutlu olsun diye yaşadım. Şimdi onu böyle görmenin bana verdiği mutluluğu tarif edemem."
Masadaki bitmiş kahveyi almaya gelen yardımcıyla konuşmaları kısa süreliğine bölündü. "Dediğim gibi evlat. Elimden gelenin fazlası onun." Önündeki sudan birkaç yudum aldı. "Şirket meselesine gelirsek birkaç ay önce hayatına giren bir adamın parasını ve şirketini istememen normal. Seni anlayabiliyorum."
"Ama hayat bir şeyleri kendin kazanmayı beklemen için çok kısa. Eline geçenin değerini bil." Sonra da masadan kalkıp gitti yaşlı adam.
Ali beyin söylediklerini düşünecekti Erdem. Hayat gerçekten de o kadar kısa mıydı. Hızlı yaşamak mı gerekiyordu. Belki de hayatına değişiklik getirmesinin vakti gelmişti. Ama hayır. O onun olmayan hiçbir şeyi istemiyordu. Arkadaşlarından belki ödeyemem diye borç bile almayan Erdem şirket mi yönetecekti. Hiçbir emeği olmayan şirketi. Mavi denize bakarak kafasındaki düşünceleri tekrar tekrar süzdü.
"Erdem! Hadi uyan annecim kahvaltı hazır." İzin gününde bile rahat rahat uyuyamıyordu. Oflayarak yattığı yataktan kalktı. Belki de haftalar sonra ilk defa işe gitmeyecekti. Tüm gün uyumayı planlıyordu. Elini yüzünü yıkadıktan sonra odasından çıktı.
Kapıyı açtığında karşısındaki odadan da Özgür'ün çıktığını gördü. Sarışın çocuk Erdem'in boynuna atlayarak yanağına bir öpücük kondurdu. "Günaydın sevgilim." Erdem kaskatı kesilmiş şekilde dururken ondan ayrılan Özgür'ü gülme krizi tutmuştu.
"Abartma Erdem." Erdem hareket etmedi. "Hadi ama. Korkmaya başlıyorum." "Hareket etsene." Bu sefer gülmesini tutamayan Erdem olmuştu. "Hayvan." "Sana da günaydın yavrum."
"Bugün dışarı çıkalım mı?" Ona bu gözlerle bakan Özgür'ü asla kıramazdı. "Çıkalım."
Birlikte kahvaltılarını yaptıktan sonra avmye gitmeye karar vermişlerdi. Erdem annesine haber verip evden çıktılar. Her gün garajlarına yeni araba geldiği için bugün de beyaz bir mercedes tercih etmişlerdi. Bu hayat yavaş yavaş alıştığını ve sandığı kadar kötü olmadığını fark etti Erdem.
"Geldik." Yanındaki beden koluna girdi Erdem'in. Tıpkı mahalleye geldiği ilk gece gibi. O gün söyleseler böyle bir şey olacağını asla inanmazdı. Şimdi ise aşık olduğu kişiye çevirdi kafasını. Etrafa gülücükler saçıyordu. Gülünce kısılan gözleri vardı.
"Hadi Erdem buraya girelim." Özgür heyecandan Erdem'in elini tutmuştu. Farkında bile değildi. Birlikte gösterdiği mağazaya doğru adımladılar. Bir aksesuar mağazasıydı. Yeni açılmış olmalıydı çünkü Özgür son geldiğinde yoktu.
Vitrindeki bilekliklere bakıyordu Özgür. "Erdem bu çok güzelmiş." Erdem gösterdiği bilekliğe baktı. Pahalı durduğu her halinden belliydi. "Güzelmiş." Özgür Erdem'in ilgisini çekmediğini düşünerek bilekliği yerine koydu. "Çıkalım." "Yüzün düştü Özgür. Bakıyordun noldu?"
"Ben başka bir ara bakarım. Sinemaya mı gitsek?" Önünde bir şeyler için çabalayan ve heyecanlı heyecanlı konuşan çocuğun dudaklarına yapışmamak için zor duruyordu Erdem. "Sen ne istersen o olsun."
Sinemaya doğru gidiyorlardı ki Efes'i gördüler. "Senin ne işin var burada?" "Yakın zamanda çok değer verdiğim bir arkadaşımın doğum günü var da hediye bakmaya geldim."
"Aaaaaa. Unutmamışsın." Özgür çok mutlu olmuştu. "Nasıl unutabilirim şapşal." Konuşmalarına kulak misafiri olan Erdem Özgür'ün doğum gününün yaklaştığını duymuştu. "26 Haziran'da görüşürüz o zaman." Efes yanlarından ayrıldığında bir film seçip salona geçtiler.
Erdem'in aklında hala Özgür'ün doğum günü vardı. Lavaboya gideceğini söyleyip salondan çıktı Erdem. Aksesuar mağazasının önüne geldiğinde Özgür'ün beğendiği bilekliği bulması sorun olmamıştı. "Pardon ne kadar bu bileklik acaba?"
"200.000 efendim." Erdem duyduğu fiyatla donup kaldı. "Tamamen pırlanta ve özenle işlendiği için dünyada bir tane var." benzeri sözleri sıralarken Erdem kaç maaşının yeteceğini hesaplıyordu.
6 aylık maaşı olan o bilekliği yemeyip içmeyip tüm parayı koyarsa alabilirdi anca.
Telefonunu çıkartıp rehberine girdi. Ali Ulusoy'u bulması pek zor olmamıştı. Zaten hızlı aramalarında vardı. İsmin üstüne tıklayıp telefonu kulağına getirdi. "Şirketin başına geçmeyi kabul ediyorum."
Dedim ki neden Özgür benimle aynı gün doğmasın ki