Teni tenime ve ıslansın dinleyerek yazdımm. Kontrol edemedim hatalarım varsa özür dilerimm. Yazarınız iyi okumalar diler <33
Tatilin ikinci gününe geçmişlerdi. Hayallerinin ötesinde yaşadıkları bu tatil ikisine de oldukça iyi gelmişti. "Erdem sence hangisini giymeliyim?" Biri buz mavisi öteki haki iki gömlek gösterdi Özgür Erdem'e. Dün yol yorgunu oldukları için hemen uyumuşlardı ama bu gece dışarı çıkmaya hazırlanıyorlardı.
"Mavi olan aşkım." Erdem Özgür'e hep açık renkleri yakıştırıyordu. İlk gün evin bahçesindeki görünümünü gözünün önünden götürememişti birkaç gün. Özgür birkaç bileklik kolye ve küpe taktı. Erdem Özgür'e bu tarzın aşırı gitmesini kıskanılacak derecede buluyordu.
"Yemeğe inelim. Ordan da gezeriz." Otelin içinde büyük bir restorant vardı. Açık büfe şeklinde olduğu için herkes istediği şeyi alabiliyordu. Erdem kolunu Özgür'e atarak yürümeye başladılar. Odanın kartını yanına aldığı çantaya attı Özgür.
"Çok güzel oldun." Özgür'ü baştan aşağı süzmüştü. "Sen de çok yakışıklı oldun. Kıskanmaya başlayacağım." Özgür kendi dediğine gülerken Erdem'in yüzü ciddileşti. "Senden başka birine bakacağımı mı düşünüyorsun?"
"Bakmaz mısın?" "Neden bakıyım aşkım. Bakmam." Konuşurken ne ara geldiklerini anlamamışlardı ama restoranta gelmişlerdi.
Yemekleri aldıktan sonra hızlıca yemek yiyip bir an önce Yunanistan'ı gezmek istiyorlardı. Gündüz çok sıcak ve oldukça nemli olduğu için gezmek imkansızdı. Onlar da akşam gezmeyi seçmişlerdi.
Yol boyu hediyelik eşyaların olduğu bir sokağa geldiler. Fincanlar lambalar buzdolabına yapıştırılacak magnetler satılıyordu burada. Sonu denize çıkan bu yolda yürümeye başladılar.
Türkiye'de olmadıkları için daha rahatlardı. Erdem elini Özgür'ün eline atıp parmaklarını kenetledi. Ona şaşkın şekilde dönen Özgür'ü gördüğünde hiçbir şey demeden yürümeye devam etti.
"Çok güzelmiş." Beyaz deniz kabuklu bir bilekliğe bakıyordu Özgür. "Alalım." Erdem'in teklifine cevap vermedem Erdem bilekliğin parasını ödüyordu bile.
Özgür kolunu Erdem'e uzattı. Bileğini hemen sarmalayan bileklik koluna çok yakışmıştı.
İstanbul'a götürmek için birkaç hediyelik eşya daha aldıklarında caddenin sonuna gelmişlerdi. Batan güneşe rağmen seniz masmavi ve çok güzel görünüyordu.
Özgür fotoğraf çekmek için telefonunu açtığında ikisinin hiç fotoğrafı olmadığını fark etti. "Erdem gelsene yanıma." Erdem kadraja girdi. Kendine bakıp oldukça karizmatik bir şekilde parmaklarını siyah saçlarının arasına getirdi. Birkaç hareketle saçlarını düzeltti.
"Çekiyorum." Birkaç farklı poz daha verdiler. Telefon Özgür'deyken gelen görüntülü aramayla ikisi de duraksadı. Arayan Efes'ti.
"Kardeşim naber?" "Efes. İyiyim sen nasılsın?" Duştan yeni çıktığı belli olan ıslak saçlarıyla telefonun öbür ucunda duruyordu Efes. "Tatil nasıl gidiyor?" Erdem de telefonun kadrajına girdi. "Ooo enişte."
"Tatil güzel gidiyor." diyerek onu yanıtladı Erdem. "Senden naber?" "Ben mi. Ben süperim ya." Erdem'le Özgür telefona kilitlenmiş bakarken ekrana birisi daha girdi. "Salih?" Onun da tıpkı Efes gibi saçları ıslaktı. "Erdem." Kısa bir bakakalmanın ardından Özgür konuştu. "Sonra konuşuruz. Kapatmam lazım."
Erdem'le Özgür birbirine bakarken kısa bir kahkaha attılar. İkisi de demin yaşadığı şeyi aşamamıştı. Asla beklemiyorlardı.
"Erdem hadi bara gidelim." Özgür aklına gelen şeyle Erdem'in kolunu kavradı. "Lütfen. Lütfen. Lütfen."