Feraye’nin kalbi hızla atmaya başlamıştı, adeta kulaklarında yankılanıyordu. Aliço’nun uyarısını duyduğunda, etrafına hızla göz gezdirdi. “Bu tarafa doğru yaklaşıyorlar,” dediği anda, Aliço onu kolundan yakalayıp lavabonun içine doğru sürükledi.
Feraye, panikle direnmeye çalışırken, nefes nefese “Ah, napıyorsun sen ya? Manyak! Bırak kolumu! Delirdin mi sen?” diye çığlık attı. Ancak Aliço, kararlı adımlarla ilerlemekteydi. Onun direnişini görünce, hızını artırdı ve Feraye’nin ayaklarını yerden keserek bir anda kucağına aldı.
Lavabonun kapısına yaklaştıklarında, Feraye son bir umutla “Bırak beni yere!” diye bağırdı, tekme atmaya çalışarak. Ancak Aliço, kararlı ve sessiz bir şekilde kapıyı ayağıyla itti ve içeri adım attılar. Feraye, çaresizce dışarıda bırakılmak için çabalarken, içerideki karanlık onu tamamen yutmuş gibiydi.
Aliço, “Sanki ben bayılıyorum seni kucağımda taşımaya ya,” diye mırıldandı ve hbeklenmedik şekilde yüksekten Feraye’yi yere bıraktı. Feraye’nin vücudu aniden çarpma hissine karşı bağırarak tepki verdi, ancak Aliço, onu tekrar yakalayarak düşmesini engelledi. Yüzüne bakarken, alaycı bir gülümsemeyle gözlerini banyonun parıldayan ışıklarına daldırdı.
“Bak sana demiştim,” dedi Aliço, sesinde gizemli bir titreme vardı. “Bu daha başlangıç. Her saniye yeni bir aksiyon bekle. Çünkü ben insanları hep en beklenmedik yerlerden vururum.”
Feraye, bu sözler karşısında bir an için donup kaldı. “Her geçen saniye ne kadar pislik biri olduğunu biraz daha ispatlıyorsun zaten, bravo sana,” dedi, kendini Aliço’nun kucağından geri çekerek, saçlarını düzeltmeye başladı. Gözleri hâlâ Aliço’nun yüzünde, içinde bir karışık duygu deniziyle dalgalanıyordu.
Aliço, sessizliği koruyarak Feraye’nin endişeli bakışlarına aldırmadan ayağa kalktı ve bu lavabonun kapısının deliğinden dışarıya doğru göz gezdirdi. Dışarıda, sokak lambalarının loş ışıklarıyla aydınlanan sessiz bahçe uzanıyordu.
“Noldu? Gitmiyorlar mı daha?” diye endişeyle sordu Feraye, Aliço’nun yüz ifadesini okumaya çalışarak.
Aliço, dışarıyı gözlemlemeye devam ederken, “Pek gidecek gibi durmuyorlar,” dedi, sesinde belirsiz bir tavır vardı.
Feraye, sinirle kaşlarını çattı. “Of çıldıracam ya. Bunlar resmen gece gece burayı konuşmak için konum belledi, şaka gibi,” diye homurdandı, içinde biriken endişe ve kızgınlığı bastırmaya çalışarak.
Aliço, duvara yaslanıp gülümseyerek Feraye’ye baktı. Gözlerinde gizemli bir parıltı vardı, sanki içinde gizli bir planın tohumları atılmış gibiydi. Feraye’nin huzursuzluğunu hissedebiliyordu, ancak ona güven vermek için sessiz kalmayı tercih etti.
Feraye, hızla yaklaşan fırtına gibiydi, içi gerginlikle dolu, gözleri bir şeyler arıyordu. Aliço ise odanın köşesinde, sakin bir tavrıyla, bilinmezlik içinde duvara yaslanıp duruyordu.
Feraye’nin sert bir tonla sorduğu soru, ortamın havasını anında değiştirdi. “Noluyor? Pek bi keyiflisin bakıyorum? Ne o yoksa sen sevdin mi bu lavabonun içinde sıkışıp kalma oyununu.”
Aliço, serinkanlı bir şekilde cevapladı, “Benim için fark etmez.”
Feraye’nin siniri artarak devam etti, “Ne yani sabaha kadar kapının önünde dursalar sabaha kadar burada sıkışıp kalırsak öylece mutlu mu olacaksın yani? Cidden seni anlamak zor değil mümkünsüz. Mümkünsüz ya tamamen mümkünsüz. Yok ben senin teşhisini koydum. Sana narsist az kalır. Sen bipolarsın artık ben buna eminim.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stockholm Sendromu Saplantı🔥
RomanceStockholm sendromuna tutulacak bir kadın ve onu sadece saplantı haline getirmiş kalpsiz psikopat bir adam.💔🔥Kalpsizlerin aşkı 🔥 Hikaye bir dizi senaryosunun kısa özeti gibi yazılmıştır.