Feraye, hafifçe gülerken, “Bi dakika ya. Sen Aliço’yu nereden tanıyorsun bakalım abla?” diye sordu. Asena, geçmişte yaşadığı bir anıyı anlatarak cevap verdi, “Bu herif geçen ben Berk’le senin için konuşmaya gittiğimde rastgele bana çarptı ve bir özür dilemeye bile tenezzül etmedi. Öküz herif.”
Feraye’nin yüz ifadesi bu hikayeyi dinlerken değişti. Masum tebessümü bir anda şaşkınlık ve hafif bir öfkeye dönüştü. İki kardeş arasındaki bu diyalog, etraftaki gizemli atmosferi daha da yoğunlaştırıyordu.
Feraye alaycı bir gülümsemeyle, “Aliço ve özür dilemek mi? Sen daha onu tanımıyorsun abla” dedi. Asena’nın yüz ifadesi, Feraye’nin bu sözleriyle anında değişti. Şaşkınlık ve şüphe, Asena’nın bakışlarına yansıdı.
Asena, soğukkanlı bir şekilde, “Sen bakıyorum çok iyi tanıyor gibisin ha?” diye sordu. Feraye ise kaşlarını çatarak, “Aman abla ya! Ne alakası var şimdi? Hem sen neyi ima etmeye çalışıyorsun açık açık söylesene?” diye karşılık verdi. Aralarındaki gerilim, her geçen an artıyordu.
Asena’nın sesi biraz daha sertleşerek sordu, “Bu adamla aranda bir şey yaşandı mı Feraye? Ama bana doğruyu söyle.” Feraye’nin yüz ifadesi bu soruyla birlikte donuklaştı. Aniden savunma moduna geçmiş gibi göründü.
Feraye, şaşkınlık ve reddedişle dolu bir sesle karşılık verdi, “Yuh abla. Yuh yani. Sen nasıl böyle bir şeyi düşünürsün ya? Hem de öyle bir şerefsizle.” Feraye’nin sözleriyle birlikte odaya yayılan gerginlik, her iki kız arasında belirgin bir çatışma atmosferi oluşturuyordu.
Asena’nın sert sözleri ortamı bir gerginlik bulutuyla kaplamıştı. Ses tonu biraz daha soğuyarak, “Şerefsiz olduğunu tanıyacak kadar yakın olmuş olduğundan olabilir,” dedi. Bu sözler, Asena’nın içindeki şüpheleri ve Feraye’ye yönelik acımasız düşünceleri yansıtıyordu.
Feraye, savunma moduna geçmiş bir şekilde, “Abla ben bu adamla yakın falan değilim tamam mı? Bizim Helin bu adama aşık işte. Bende oradan tanıyorum az çok” diye karşılık verdi. Asena’nın bakışları, hâlâ kuşkulu bir ifade taşıyordu.
Asena, kararlılıkla devam etti, “Ama adam sana bakıyor Feraye. Ne Helin’e ne de bir başka birine. Durmadan sana bakıyor. Gözleri her nereye gitse senin üstünde. Hadi bunu da açıklasana bana?”
Feraye’nin yüz ifadesi, belirsiz bir endişe ve çaresizlikle doluydu. “Bilmiyorum abla tamam mı? Oldu mu? Hem fark etmedim bile ben” dedi. Nişan bahçesi içindeki gerginlik, bu çatışmanın ne kadar derin olduğunu gösteriyordu.
Asena’nın ses tonu soğuk, düşünceleri keskin bir bıçak gibiydi, “Benden demesi Feraye, bu adamın gözü sende. Amacı ne bilmiyorum ama sağlam pabuç değil. Eğer eskiden bir şeyler yaşamadıysanız çok saçma” dedi. Asena’nın ifadesindeki kuşku ve uyarı tonu, Feraye’yi bir anda korkuya saldı.
Feraye, şaşkın bir ifadeyle karşılık verdi, “Abla! Bunu nasıl düşünürsün anlamıyorum ya. Hem de böyle bir adamla.”
Asena, sakin bir tonda devam etti, “Niye Feraye? Hem sen onun Berk’in kuzeni olduğunu bilebilmiyordun ki. Hem de adam yeterince yakışıklı, zengin bir herif. Ona yüz verdiysen zamanında anlat bana. Yoksa sonra geç olur, bu sapıkta başımıza bela olur.”
Feraye’nin yüz ifadesi bir karmaşa içindeydi, “Görüntü ve para. Ne garip hayat ya. Herkesin düşündüğü iki şey. Neyse, uzatmayacağım konuyu. Olmadı aramızda hiçbir şey. Ben gidiyorum.” Feraye’nin bu sözleriyle birlikte kardeşlerin aralarındaki gerilim doruk noktasına ulaştı. Feraye’nin ablasının yanından uzaklaşırken bıraktığı sessizlik, geride kalansa aralarındaki tansiyonun yüksekliğiydi.
Asena, meraklı bir ifadeyle sordu, “Nereye?”
Feraye, biraz rahatsız bir şekilde cevapladı, “Banyoya. Elim yapış yapış oldu. Üstümü de temizlemem lazım.”
Asena, şüpheyle devam etti, “Sen bu yalıda bahçedeki banyonun yerini nereden biliyorsun ya?”
Feraye, hafif bir tebessümle, kinayeli şekilde “Hatırlatayım ablacım, ben buraya ilk defa gelmedim. Berk’in nişanına gelmiştim hani daha önce. Neyse lafa tutma beni” dedi.
Feraye’nin bu cevabıyla birlikte Asena’nın yüzünde hafif bir rahatlama belirdi, ancak hâlâ kafasında Aliço ve Feraye’nin geçmişte bir şeyler yaşamasına dair geçmeyen bir şüphe vardı.
Daha sonra, Asena Feraye’nin arkasından mırıldandı, “Ay kız, gece karanlığında yalnız başına geçmeseydin bari arka bahçeye. Köpek falan olur ağaçlıkların arasında. Aa, gitti bile. Dik kafalı kardeşim benim. Ah ah.”
Feraye, merak ve hafif bir endişeyle, bahçeye doğru yola çıktı. Ağaçlıklar o kadar büyük bir mesafeyi kaplıyordu ki her bakan ilk kez baktığında burayı orman sanardı. Yol, ağaçların arasından sızan lamba ışıklarıyla aydınlanmıştı. Ancak, arka bahçe her zamanki gibi sadece görsel bir cazibe sunmuyordu; aynı zamanda kebapların nefis kokuları buram buram yayılmıştı.
Feraye, ağaçlıkların arasında yürürken, kebap ızgaralarının başında meşgul olan insanları fark etti. Yüksek ateşlerin altında dans eden alevler, gökyüzüne doğru yükseliyordu. Bahçede kahkahalar, sohbetler ve lezzetli yemek kokuları bir araya gelmişti. Feraye’nin adımları, kebap kokularının, gülen insanların ve serin gece rüzgarının birleşiminden oluşan bir atmosferde kayboluyordu.
Feraye, kalabalığın arasından geçerek bahçenin ıssız derinliklerinde yerleşen banyoya doğru ilerlerken, gecenin gizemli atmosferiyle çevrili arka bahçenin gizemli ve bir o kadar da ürkütücü büyüsüne kapılmış gibi görünüyordu.
Feraye banyodayken içsel bir sıkıntıyla, “Of ya of. Kesin bu pislik bir arıza çıkaracak. Ablam da üzerime üzerime gelmeye başladı zaten. Neyse, çok geç kaldım hemen geri dönmem lazım,” dedi. Kapıyı açmak üzere adım attığında, beklenmeyen bir sesle irkilerek durdu. Çalıların arasından gelen bir şeyin yaklaştığını hissederek, “Noluyor ya? Kim var orada?” diye sordu, korku içinde. Ancak merak içinde dışarı çıktı ve ireli doğru adımladı.
Aniden, çalıların ardından beliren kurt benzeri devasa boyutta korkunç bir köpek, Feraye’ye doğru ürkütücü bir bakışla bakmaya başladı. Karanlık, çalıların gölgesinde şekillenen bu beklenmedik an, Feraye’nin içinde derin bir dehşet yaratmıştı. Korku ve merakla karışık bir his içinde, Feraye, ormanda karşılaştığı bu gizemli varlığın ne olabileceğini anlamaya çalıştı.
O sırada köpeğin ona doğru adımlamaya başladığını gören Feraye, endişeli bir şekilde geriye doğru adımlamaya atmaya başladı. Arkaya doğru irerlerken aniden birinin onun tüm vücuduna çarptığını hissetti, heyecanın etkisiyle arkasına döndü. Yüz yüze geldiği manzara karşısında şok olup, “Sen-sen ne arıyorsun burada?” diye sordu.
Aliço, hiçbir cevap vermeden, Feraye’nin gözlerinin içine aç kurtlar gibi bakarken, kurda benzer köpekse onlara doğru koşarak geliyordu. Bu köpeğin ne kendisi ne de sesi Feraye’nin tanıyıp bildiği hiçbir köpeğinkine benzemiyordu. Tam bir kurt gibiydi. Köpeğin havlaması, Feraye’yi feci bir korkuya sürüklerken, Aliço çok sakin bir şekilde psikopat bir tebessüme bürünmüş, parlak bir şekilde Feraye’nin gözlerinin içine bakıyordu.
Gizemli atmosfer, bahçenin derinliklerindeki bu beklenmedik olaylarla daha da yoğunlaşıyordu. Feraye’nin gözleri, Aliço’nun sakin tebessümü ve gizemli köpeğin ürkütücü yaklaşımı arasında gidip gelen bir korkuyla doluydu.
Bölüm sonunu nasıl buldunuz merak ediyorum?
🔥21 bölüm sonu🔥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stockholm Sendromu Saplantı🔥
RomanceStockholm sendromuna tutulacak bir kadın ve onu sadece saplantı haline getirmiş kalpsiz psikopat bir adam.💔🔥Kalpsizlerin aşkı 🔥 Hikaye bir dizi senaryosunun kısa özeti gibi yazılmıştır.