Dördüncü Gün: Hayat Gemileri

3.3K 186 109
                                    

Gözlerini açtığında etraftaki parıltı, ruhunu sarmalamıştı âdeta.

Huzurun ne olduğunu unuttuğundan beri ne kadar zaman geçmişti; sayamadı. Önce abisi vardı. Biraz hatırlıyordu. İzlemişti onları defalarca.

Gülüyorlar. Koşturuyorlar. Oynuyorlar.

Huzur, bu videolara hapsolduğundan beri çok zaman geçmişti. Her gün aynı eksikliğe sarılmak zorunda kalan küçük biriydi.

Sonra bir gün, bir bakışa dönüşmüştü huzur. Çok güzel bir kokuya. Dokunmadan duramadığı kıvır kıvır saçlara bir de...

Onları da korktuğundan kaybetmişti boğuk, bulutlu bir günde. Büyümüştü. Zihnine hapsolmuştu her şey, zaman bile.

Hayli uzun bir karanlığın ardından gözlerini yine açmıştı.

Huzurlu bir koku vardı şimdi etrafında. Huzurlu kıkırtılar duyuyordu. Güneş, büyük camlardan huzurla çarpmaktaydı yüzüne. Her şeyi ince ince takip ediyordu. Belleğine iyice kazınsın diye büyük büyük bakıyordu yansımalarına.

Yerinden kıpırdanıp biraz ilerleyince onları görüverdi. Arkalarını Alaz'a dönmüşler, tezgahın üstünde bir şeylerle uğraşıyorlardı. Lezzetli bir şeyler.

Karnı acıkmıştı.

Açlığını hissetmek gözlerini yaşartacak gibi oldu. Hissediyordu!

Yaslandığı duvardan ikisini seyre daldı. O kadar güzel gözüküyorlardı ki bu anı, tam şurasında durdurup sonsuza kadar içinde kalmayı dilerken buldu kendini. Onları doya doya izlemek istiyordu. Çöllerde susuz kalmış bir gezgindi sanki. Sonunda, bulduğu o kurtarıcı kuyudan aşağı atlayıp tüm suyu yutmak istiyordu. Hepsini içemeyecekse bir balık olmak da yeterdi ona. Artık buradan öteye gidemezdi. Kalmak istiyordu sadece. Sonsuza kadar o ikisiyle kalmayı arzulamıştı.

Nihayet, ''Asi?'' diye seslendiğinde sadece seyretmek istemediğini de fark etti. O ikisine katılmak istiyordu. Bu sefer durup seyredemezdi hayatı. Onlarla yaşamak istiyordu her şeyi.

Kendinde bu hakkı nasıl bulmuştu?

Alaz'ı duymamışlardı. Ada'yla annesi, tezgahın üstünde fırına koymak için hazırladıkları şeye o kadar dalmışlardı ki onlara seslenen bulanık sesi işitememişlerdi ne yazık ki.

Yanlarına adımlarken arsızlığının yeniden kalbine dönüşüne sevindi. Bir hevesle yineledi kendini:

''Asi! Ada?''

Kıkırtıları kesilince merakla arkalarına dönmüşlerdi.

Kim seslenme cüreti göstermişti kendilerine?

Alaz, olduğu yerde çakılı kalırken elleri çoktan başını avuçlamış, ses çıkmayan ağzından avaz avaz dehşetler dökülmeye başlamıştı.

Asi ve Ada, ona döner dönmez tüm sahne değişmişti birden.

İşte yine oluyordu!

İkisinin de güzel gözlerinden oluk oluk akan kanlar, Alaz'ın yüzüne sıçrıyordu. Kulaklarından, ağızlarından, burunlarından... Koca bir kan gölüne dönüşüyordu etraf.

Kaçıp kurtulmak istedi bu kabustan. Ayakları hareket etmiyordu. Olduğu yere mıhlanmıştı. Bağırmaya devam etti. Sesi çıkmıyordu. Uyanmalıydı. Uyanmak için yalvardı; ağzından tek bir kelime dökülmedi.

Asi'nin burnu çok kanıyordu. Dayanamıyordu buna. Keşke kendini şuradan atsa, çakılsa ve uyansaydı. Burnundan akan kanlar aklını kaçırtacaktı sanki.

Asi'nin Hiç Yazılmamış GüncesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin