Ada, kapıdan içeri girerken babasının da etrafta olup olmadığına bakınıyordu.
''Baban salonda...''
Annesinin her şeyi anlaması süper bir şeydi.
Uzun koridorun başına geldiklerinde sağa dönmek yerine sola dönmüş; önce Ada'nın ellerini yıkamışlardı. Sonra üstünü değiştirmişlerdi. Sıra bir şeyler yemeye gelmişti.
Ama Ada, hâlâ salona gitmemişti. Oraya gitmek için bir çaba da göstermemişti. Sadece, sürekli o tarafa bakınıp durmuştu annesinin her şeyi anlayan bakışlarına göre.
Kızını zorlamak gibi bir niyeti yoktu aslında Asi'nin. Dünün ardından babasından korkmasa bile çekinikliğini hemen üzerinden atamayacağını biliyordu minik pandasının. Ada, sosyal bir çocuktu; yine de bazı durumlar içine kapanmasına neden oluyordu ve içine kapanınca önce ortamı incelemeye koyuluyordu işte. Ne yapacağını bilememek durup seyretmesine; seyrettiğini analizleyip ona göre tavır almasına yardımcı oluyordu. Anlama mekanizmasının kendince bir çalışma şekli vardı.
Özellikle bağırışların olduğu durumlar ya da doğrudan ona bağırıldığını düşündüğü, incindiği durumlarda bu mekanizma daha tedbirli çalışıyordu.
Bebekliği süresince annesinin nazik, sakin ses tonuyla uyuyup uyanmış olması belki de zihninde hassasiyet sınırları çizmişti. Asi, dilini henüz anlayamadığı kızının, sürekli patlayan krizleriyle nasıl baş edeceğini bilemeyince bağır çağır duvar yumruklamak istiyordu bazen. Yapamıyordu. Onun yerine hem bebeğini hem kendini sakinleştirmek için türlü türlü müzikler açıyor ya da bildiği şarkıları, ninnileri hem kızına hem de kendisine söylüyordu. Genellikle işe yaramıştı da bu yaptığı. Sakinlik veren huzurlu şeyler dinlemek rutinleri haline gelmişti hatta. Bir keresinde Alaz'ın, sinir krizlerinin klasik müzikle sakinleştirildiği hatırasını anımsamıştı. Ada'ya da açmıştı hemen. Hatrı sayılır bir yardımı dokunmamıştı klasik müziğin. Yine de o gün Asi, kendisini daha iyi hissettiğini fark etmişti. Yalnızlık yanına gelememişti odanın içindeyken. Ada o gün, çok zorlamamıştı ağlayışlarıyla.
''Hadi gel, salona geçelim.'' derken Ada'nın yumuk elinden tutup bu garip duruma derhal son vermeyi düşündü.
Salonun kapısında durduklarında Ada, annesinin bacağına yapışıp yan gözle etrafına bakınmaya başlamıştı.
Alaz da ortadaki koltuğun kenarında oturmaktaydı, onları görünce gergin bir şekilde ayağa fırlamıştı.
Hem kızının hem Alaz'ın dünden sonra ilk karşılaşmalarıydı ve Alaz yarın sabah gidecekti. Daha fazla uzak kalsınlar istemiyordu bugün.
''Ben mutfağa geçip sana yiyecek bir şeyler hazırlayayım Ada, sen de babanla vakit geçirebilirsin.'' derken kızını savunmasız bırakmamak için hemen hareket etmemişti. Aslında beklemeden mutfağa geçse de olurdu, kızı savunmasız değildi ya! Babası buradaydı...
''Annee...'' diye kafasını kaldırıp ona bakmıştı Ada. Bu onun dilinde, ne yapacağımı kestiremiyorum gidemezsin hiçbir yere demekti. Zaten koala gibi bacağına yapışması da gitmesini düpe düz engelliyordu.
Alaz'dan tarafa baktığında ise sabahki enkazla karşılacağına emindi. Yine de Alaz'ın gözlerindeki keder Asi'yi çaresiz hissettirmişti. Yenice kurdukları yakınlık kırılmaya durmuştu sanki.
İşte, kendini suçluyordu ve yok olmak istiyordu Alaz. Bu bakışı öğrenmişti artık.
Yere doğru çömerken Ada'nın iki elinden de sımsıkı tuttu.
''Bebeğim... Baban dün olanlar için çok üzgün. Sabahleyin seninle bunu çözmek için konuşmuştuk hatırladın deği mi? Senden özür dilemek istiyormuş. Çok özlemiş seni. Onu dinlemek ister misin şimdi?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asi'nin Hiç Yazılmamış Güncesi
Genel KurguAsi'nin Alaz'dan ayrı olduğu beş senelik zamanda kızını, babasına anlatma isteğiyle ortaya çıkmış karalamaları ve beş yılın sonunda yaşananlara dair