Yoksun'luk

3.5K 189 53
                                    

''Niye birbirlerine bağırıyorlar?''

Ada, odadan sesleri yükselen annesi ve dayısının ardı sıra tedirgin bir merakla dönüp soruvermişti babasına. Dayısının bağırışı kafasını karıştırmıştı biraz. Umuyordu ki annesine bağırmıyordu yoksa çok fena kızacaktı kendisine!

Alaz iyice gerildi, benim yüzünden demek istemiyordu fakat Ada'ya yalan söylemek de kendine olan nefretini körükleyecekti.

Dizindeki minik koalayı yavaşça yere bıraktı. Sandalyede kalktığı yere kızını tekrar oturtup önünde çöküvermişti. Ada'nın bir elinde çikolatalı ekmeği afiyetle yenirken meraklı gözleri de babasına bakmaktaydı. Ağzı, burnu iyice çikolataya bulanmış, dağınık kıvırcık saçları da yüzünü gölgelemişti. Babası önce kızının yüzünü elleri arasına alıp önüne düşen saçlarını gözlerinden çekti. Ardından kendinde bulduğu tuhaf bir güçle Ada'nın kafasına büyük bir öpücük kondurmuştu. Bu haldeyken kızını öpebilme hakkı olduğu için bir an çok mutlu hissetti.

''Annen ile dayına bakıp geleceğim sen burada ekmeğini bitir tamam mı?'' Ada'nın yanağını sağ avcunun içine alıp okşarken bir öpücük daha kondurdu kızına. ''Korkmana gerek yok sadece yüksek sesle konuşuyorlar. Büyükler arada sırada yüksek sesle konuşurlar.''

Kızının tedirginliğini dindirmek için ilk kez sarf ettiği gayret, içinde çok eski bir şeylerin elinden tutmuştu sanki. Şimdi ayağa kalkıp dünyadaki tüm canavarla savaşacak gücü vardı. Kendini tuhaf biçimde zinde hissediyordu.

Ada ise babasına güvenmenin ne kadar güzel bir şey olduğunu ilk defa keşfediyordu! Yüzüne yayılan ışıltılı gülüşle içindeki tüm korkular ondan çok uzağa savruluverdiler! Yere değmeyen ayaklarını sevinçle sallarken çikolatalı ekmeğine geri dönmüştü. Babası her şeyi hallebilirdi ne de olsa. Hatta yaramaz dayısına da kızabilirdi!

Mutfağın kapısını ardından çekip uzun koridoru adımlarken yükselen sesler, kötü bir koku gibi etrafını sarmaya başlamıştı Alaz'ın. Dinmeyen baş ağrısı, gözlerini yakan boşluk ve kendini bırakmak istediği zehrin tadı damarlarında depara kalkıyordu yine.

Odadakilerin sesi aralık kapıdan kulaklarına sızarken kim olduğunu unutmaya başladı.

''CESUR SAÇMALAMA ARTIK ALAZ BİZE NİYE ZARAR VERSİN!''

Beyninden vurulmuşa döndü. Hakikaten hakkında hiçbir şeyden haberi yoktu demek. Böyle mahvolmuşken niye gelmediğini geceler boyu sormuştu kendisine. Kıyamaz gelir belki demişti arsızca. Asi'ye olan ihtiyacı had safhadayken tüm kıyamet önemsiz gerçekçiklere dönüşmüştü. Ama bilmiyormuş. Asi, Alaz'ın ne kadar korkunç birine dönüştüğünden habersizmiş. Ondan mı gelmemiş hiç? Demek ondan gelmemiş. Bilmiyormuş.

Bir eliyle, dönen başı durana kadar duvara yaslanma ihtiyacı hissetmişti.

''...SEN NASIL BU LAVUĞUN BURAYA GELMESİNE MÜSADE ETTİN? NASIL BANA HABER VERMEDİN?''

Abisi hakikaten söylememişti demek! Uzun zaman sonra ilk kez abisi ona inanmıştı. Bıçak zoruyla. Hayır cesedimin gerçekliğiyle. Böylesi daha iyiymiş evet zorunla.

İç sesini yok etmesi gerekiyordu.

''...KARNINDA BEBEKLE ORTADA BIRAKTIĞI...''

Duyduğu cümleler midesine inen tekmelere dönüşmüştü. Bırakmak istemedim diyemedi Asi'yi nasıl bırakabilirdim aptal mısınız diyemedi babama benzemekten korktum o bebeğin benim gibi babası olursa hayatı mahvolurdu diye düşünürken delireceğim sandım diyemedi ece ölmüştü ya o da bir gün kendini öldürürse ne yapardım diyemedi geldim asi'ye geldim karnındaki bebek için geldim ama gitmişlerdi diyemedi sadece iki saatlik korkaklığımın bedelinin yıllara dönüşeceğini bilemedim diyemedi. Zaten bilseydi biraz bile korkup kaçmaya adım atmazdı hiç.

Asi'nin Hiç Yazılmamış GüncesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin