Didem hiçbir zaman iyi bir insan olduğunu düşünmemişti. Ama iyi bir arkadaştı. Hem de çok iyi bir arkadaş. Öyle ki psikopat eski sevgilisi tarafından rahatsız edilen Sevinç'i bir haftadır misafir ediyordu.
"Yemek ne yapalım Dido?" Dedi Sevinç, buzdolabını kurcalarken. Koltukta hala lab raporu yazan Didem omuz silkti.
"Canın ne istiyorsa onu yap." Dedi.
"Ya fırında tavuk patates istiyorum aslında ama patates biraz az kalmış. 2 tane falan yan komşudan isteyeyim ben." Dedi Sevinç.
"Ay yok!" Didem onu durdurdu. "Ben şimdi sipariş veririm marketten"
"Ya iki patates için sipariş mi verilir? Ben gidip alayım işte."
"Of!" Didem ayaklandı. Aslında 1 haftadır Barış ile tekrar karşılaşabilme fırsatı ayağına gelmistim "sen otur ben gider isterim."
"İyi tamam."
Didem istemeye istemeye vardı adamın kapısına. Zili çaldı. Barış kapıyı açtı. Biraz şaşkın bir surat ifadesiyle.
"Merhaba." Dedi Didem. "Yemek yapıyorduk da patates kalmamış. Yani az kalmış daha doğrusu. Varsa senden iki tane alabilir miyiz?"
Barış kızın böyle bir şey için kapısına gelmesine şaşırdı. O daha ziyade kavga dövüş bekliyordu.
"Tabii." Dedi. Geçen gün kıza mahcup olmuştu. Üstelik tüm hafta da annesinin kızı dikizleyip yargılamasına maruz kalmıştı. Neriman Hanım, Rize'ye dönene kadar başının etini yemişti Barış'ın.
"Yeter mi?" Barış elinde bir poşet patatesle çıkageldi.
Didem kahkaha attı. "Ordu beslemiyoruz. İki tane yeter."
"Ne bileyim?" Dedi Barış da gülerek.
"İstersen sen de bize katıl." İşte bu beklenmedik bir teklifti. "Tavuk patates yapacağız iki saate hazır olur."
"Aslında dışarı çıkacaktım." Dedi Barış. Randevusu vardı. Hem de günlerdir peşinden koştuğu bir kızla. O yüzden beklemeden reddetti.
"Başka zamana o zaman. Teşekkür ederim tekrar. " dedi Didem.
Ahmak, seni yemeğe çağıran da kabahat. Şam şeytanı.
Patatesleri Sevinç'e fırlatırcasına attı. "Al pişir." Dedi.
"Neye sinirlendin sen?"
"Hiçbir şey."
Tekrar notlarına döndü. Ama çok uzun sürmedi. Sadece 15 dakika sonra kapı vurulurcasına çalmaya başladı. İki kız da yerinden sıçradı.
"Didem kesin Savaş geldi. Sesini çıkarma." Dedi Sevinç, korkudan titreyerek.
"Sen bi dur bakayım." Dedi Didem. "Ben şimdi halledeceğim."
"Dido açma kapıyı."
"Sevinç sen sus, odama geç. Sesini de çıkarma."
Kapının üst kilidini açmayarak yarım açtı Didem.
"Noluyo?" Dedi sertçe. "Kapımı kırmaya yeminli misin?"
"Nerede o Sevinç? Söyle gelsin, konuşacağız."
"Ben ne nileyim nerede? Velisi miyim?"
"Burada olduğunu biliyorum, asabımı bozma benim."
"Savaş defol git kapımdan. Benim sabrımı zorlama."
Ne olduysa o anda oldu. Savaş, o kısa aralıktan Didem'i yakasından çekip kafasını araya sıkıştırdı. Didem çığlığı bastı. Bir yandan da elinden kurtulmaya çalışıyordu.
"Senin kafanı püre yaparım burada. Çağır o gerizekalıyı, asabımı bozma."
"Sen hiçbir sikim yapamazsın. Bırak beni!" Kafası ezilmek üzere olan bir insanın kurmamasi gereken cümlelerdi bunlar.
Neyseki imdadına yetişecek biri vardı. O da evden çıkmak üzereyken sesleri duyan ve bu boğuşmaya şahit olan Barış'tı.
"Lan!" Diye gür bir ses yükseldi koridorda. Sonra Savaş ensesinden çekilerek suratina bir yumruk yedi. "Napıyorsun lan sen!"
"Sen kimsin aminakoyim?" Savaş'ın iyice gözü döndü. Barış'ın üzerine atladı. Kısa bir süre yerde boğuştuktan sonra Barış kendini onun elinden kurtardı. Dizini Savaş'ın karın bosluğuna geçirdiği sırada sitenin güvenliği geldi. Didem acele etmişti neyseki. Savaş yaka paça dışarı atıldı.
"İyi misin?" Didem, Barış'ın yanına koştu. Elmacık kemiğinde bir morluk vardı. Alt dudağı da patlamıştı. Ama çok ciddi seyler değildi.
"Kimdi o?" Dedi Barış. Hala sakinleşebilmiş değildi. Belasını sikecekti o herifin? Ne yaptığını sanıyordu? Kızın kafasını sıkıştırmaya çalışmak nasil bir psikopatlıktı?
"Of, geç içeri. Yarana bakalım. Anlatacağım."
Bu halde randevusuna gidebilecek değildi. İçeri girdi. Sevinç de yanlarına koştu hemen.
"Ben sana açma kapıyı dedim Dido? Niye açıyorsun?"
"Sen hiç konuşma." Dedi Didem. "Sana 50 kere şikayetçi ol dedim. Sen naptın? Yetti artık. Ben yarın gidip dilekçeyi veriyorum. Kimse benim kapıma gelip beni tehdit edemez."
Barış derin bir nefes verdi. Neyseki o psikopat Didem'in değil anlaşılan diğer kızın belalısıydı.
"Didem yapma, bak gerçekten olaylar daha da büyüyecek. Zor durumda kalan ben olacağım. Iki gün sonra salacaklar, yine bana musallat olacak. Gözünü seveyim."
"Kızım sen manyak mısın? Şu an olmuyor mi sence musallat? Kafamı eziyordu. Ya hadi beni geçtim, yarın bir gün seni tek sıkıştırsa nolacak? Şikayet edeceğiz. Bitti. Nokta."
"Babam öldürür beni."
"Senin baban bok yer. Elini bile süremez sana."
"Nasıl olduklarını biliyorsun. Evlatlıktan reddederler."
"Bizimle yaşarsın."
"Didem saçmalıyorsun. Kendinle beni bir tutuyorsun. Senin ailen sana arka çıkar, benimkiler çıkmaz."
"Tamam," dedi Didem, Barış'ı işaret ederek. "Bunu sonra konuşuruz."
Sevinç, kafa salladı. Sonra Barış'a bir teşekkür mırıldanıp odaya geçti. Didem de pamuğa tentürdiyot döküp oturdu adamın karşısına. Yavaşça dudağına bastırdı.
Bir erkeğin böyle güzel dudakları olur muydu? Ve böyle çıkık elmacık kemikleri? Ve böyle güzel gözleri?
"Arkadaşın haklı." Dedi Barış. Bir yandan o da Didem gibi kızı kesiyordu. Manzarası harikaydı. Çünkü kız yine o saten geceliklerinden birini giymiş. Askısının teki düşmüş, üstelik üzerine eğildiği için göğsünün bir kısmı da görünüyordu.
Barış gözlerini kaçırmaya çalıştı ama nafileydi. Elleri istemsizce kızın oturdu sehpanın yanlarına gitti. Her an onu kucağına çekecekmiş gibi. Didem de hiç rahatsız durmuyordu.
"Haklı değil. Onun canının bir kıymeti yok ona göre. Ondan böyle rahat."
"Belalı bir tipe benziyor."
"Hallederim ben." Dedi Didem.
"Baban senin mafya falan mı?" Diye sordu. Didem güldü. Babası nüfuslu bir adamdı. Hem de tek çocuğu için dünyayı yakacak kadar da gözü karaydı. Şu durumdan haberi olsa Savaş'ın cesedini bile bulamazlardı.
"Varlıklı bir adam diyelim." Dedi Didem.
Barışın pansumanını bitirdi. Eline bir morluk kremi aldı. Elmacık kemiğindeki kızarıklığa sürmeye başladı. Kremi sürmeyi uzattıkça uzattı.
Bu etkileşimi bozan Barış'in telefonu oldu. Bir randevusu olduğunu unutmuştu.