"Babacım nasılsın?" Dedi Didem, en tatlı ses tonuyla.
"İyiyim kızım, sen? Var mı paran ya da bir seye ihtiyacın?"
"Param var da babacım ben senden başka bir şey isteyecektim."
"Hayırdır?"
"Ya bizim avukat Ahmet Abi yarın benimle adliyeye gelebilir mi bir arayıp sorsan? İstanbul'da çalışıyordu dimi?"
"Adliye nereden çıktı?"
"Baba Sevinç vardı ya, hatta geçen bayram gelmişti bize..."
"Evet?"
"İşte bir tane çocuk var. Onu rahatsız edip duruyor geçen gün de tatsızlık yaşandı."
"Kimmiş o pezevenk? Sen bir ismini cismini at bakim bana."
"Baba işte şikayet edeceğiz de gidip."
"Kızım şikayet etsen ne olacak? Sen bana ismini at hemen."
"Baba uğraşma boşver."
"Kızım benim başka işim gücüm mü var? Tüm işim gücüm sensin."
"İyi tamam." Dedi Didem biraz tereddüt ederek. Kendisine saldırdığını hiç söylemedi bile. "Atayım ben sana adresini falan."
Telefonu kapattıktan sonra içi sıkıldı. İstediğine ulaşmıştı da yine de endişelenmeden edemiyordu. Biraz kafa dağıtmak istedi. Geçen ay özel ricayla bir arkadasına getirttiği şarabı kaparak, Barış'ın kapısına dayandı. Biraz emrivaki olacaktı ama yapacak bir şey yoktu.
Barış kapıyı üstünde bornozuyla açtı.
"Çat kapı geldim ama..." dedi Didem elindeki sarabı göstererek. "Teşekkür etmek istedim dün için."
Barış donakaldı. Herhalde en ıslak rüyalarında bile şu sahneyi göremezdi. "Geçsene içeri." Dedi sonunda kendine gelerek.
Bu saten geceliklerden kaç tane vardı bu kızda? Hepsini görmek isterdi.
"Çerez de getirecektim ama bende kalmamış." Dedi Didem. Dudak büzmüştü. Barış eğer yanılmıyorsa ve yanlış anlamamışsa kız basbaya onunla sevişmeye gelmişti. Heyecanlandı, eli ayağına dolandı sanki.
"Olacaktı evde. Ben bir üstümü giyip geleyim."
Didem güldü. Giyinmeseydi de olurdu ama tamam dedi. Barış üstünü giyerken o da mutfağa geçti. Şarabı doldurdu, biraz badem çıkardı. Sonra salona taşıdı.
Barış da çok geçmeden bir şort ve tişörtle gelmişti salona.
"Ee," dedi Barış. "Şikayet ettin mi o şerefsizi?"
"Hallettim." Dedi Didem. "Bir daha asla böyle bir şey yapamaz."
"Hayırdır? Öldürdün falan mı?"
Didem güldü. Sahiden güldü. Çünkü eğer olanları tamamen anlatsaydı herhalde çok ihtimal dahilindeydi. Ama insaf etmişti de babasına devamını anlatmamıştı.
"Hallettim bir şekilde. Sana da tesekkür ederim. Sen gelmesen herhalde mevzuu çok çirkin bir yere gidecekti."
Barış omuz silkti. Didem gibi yudumladı şarabını. Şarap da hiç sevmezdi. Ne buluyorlardı bu içecekte bilmiyordu. Bira daha iyi olurdu.
"Ne demek, görevimiz. Güzel ve belalı komşularımıza yardım etmek."
"Güzel kabul ama belalıyı reddediyorum. Alakam yok olayla."
"Belayı çekiyorum diyorsun."
"Yani, gibi gibi."
"Çok agresifsin." Dedi Barış birden. Aslında bunu kıza ne zamandır söylemek istiyordu. "Yani tatlı dille de insanlar birçok şeyi halledebilir."
"Tamam," Didem güldü. "Bir dahakine kafam kapının arasına sıkışmışken tatlı tatlı konuşurum."
Bu sefer gülen Barış'tı. "Onu kast etmediğimi biliyorsun. Kapıma geldiğin akşamdan bahsediyorum."
"Hmm..." Didem yine güldü. "Yani akşamın kör vakti yüksek sesle müzik dinleyip ertesi günkü sınavdan çuvallamamı sağladığın akşam."
"Tamam," Barış teslim olur gibi kaldırdı ellerini. "Seninle baş edilmez."
"Öyle." Didem yaklaştı adama. Ellerini omzuna attı. Oradaki kas kütlesini eliyle sıkıştırmaya başladı. Barış gözlerini kapattı, bu dokunuşun tadını çıkardı. "Hiç baş edilmesi kolay biri değilim."
Her şey ikisinin de beklediğinden çok daha acele, duygusuz ve sertçe gelişti. Daha kadeh yarılanmamışken, Barış'ın odasına bile geçmeden, o rahatsız koltukta oldu bitti. Barış titreyen elleriyle kondomu takarken kızın sabırsızlanan bedenine baktı. Hala aynı fikirdeydi. Çok daha güzellerini görmüştü. Ama Didem'in halinde tavrında bir başkalık vardı.
Sonunda kondomu taktıktan sonra kızın bacak arasına girdi. "İyi mi?" Diye sordu. "Hazır mısın?"
"Hıhı," Didem ona tam bir cevap vermek yerine öptü.
Kaç dakika sürdü tam olarak bilmiyordu. Neredeyse bilinci kapanana dek hatırladığı tek şey en son Barış koltukta oturur vaziyetteyken üzerinde var gücüyle hareket ediyordu.
*****
Didem kendiyle ilgili bir şeyi çok merak ediyordu. Bu kadar umursamaz veya eserekli olmasaydı hayatı nasıl olurdu? Hayatında kimler olurdu? Hayatındaki insanlarla olan ilişkisi nasıl bir yöne evrilirdi?
"Duş alacak mısın?" Dedi Barış, hala yarı giyinik haldeyken. Gözü de bir yandan saatteydi. Yarın sabah antrenmanı vardı. Uyusa iyi olurdu ama önce kızı evden paket etmek gerekiyordu.
"Kendi evimde alırım." Dedi Didem. Neyseki onun da Barış'ı zorlamaya niyeti yoktu. Üzerini giydi. Kadehin dibinde kalan şarabı kafasına dikti. "Ee?" Dedi sonra.
"Ee, derken?" Dedi Barış.
"Ne zaman bizimkilerle tanışıyorsun?"
"Ne?" Barış neye uğradığını şaşırdı.
Salak
"Şaka yapıyorum." Dedi Didem. "Yarın akşam müsait olursan haberleşiriz."
"Ha yani devam diyorsun." Dedi Barış.
"Senin için sıkıntı olur mu?"
"Olmaz da..." En iyisi kıza karşı dürüst olmaktı. "Bundan fazlasını bekleme benden."
"Uyar."
"Kimse bilmeyecek."
"Herhalde ben de bunu gururlana gururlana söylemem."
"Birbirimizin hayatına girip çıkana karışmayacağız."
"Hastalık bulaştırma yeter."
"O zaman anlaştık." Dedi Barış.
"Anlaştık." Didem kapıya doğru ilerledi. Tam gidecekti, arkasını döndü. "Bir şart da ben koşayım, bir daha koltukta yapmam. Çok rahatsız."
"Nasıl istersen."