"Hayır," Dedi Didem sinirlerine bir kez daha hakim olamayarak. "Bak neyi anlamıyorsun, anlamıyorum. Çok basit."
"Ya çok saçma ama o zaman denklemi nasıl çözeceğim, müneccin miyim?" Diye sordu erkek kardeşi Deniz.
"Salak mısın sen? Bak diyor ki 4 farklı roman 3 farklı soru bankasından, 2 roman 1 soru bankası seçilerek kitaplığa soru bankaları yan yana olacak şekilde kaç farklı yerleştirme yapılabilir? Önce 4'ün 2'lisi sonra 3'ün 1'lisi yapıp sonra 2!. 2! diyip cevabı bulacaksın. Soru bankalarını tek bir kitapmış gibi alacaksın yani. Neyi yapamıyorsun?"
"Abla dediğinden hiçbir şey anlamıyorum."
"Deniz kalk git," Didem kitabı kapattı. "Hadi bak sinirlendiriyorsun beni."
"Biraz sakin mi olsanız?" Diye araya girmeye çalıştı Barış. Antakya'ya Didem'in ailesini ziyarete gelmişlerdi. Babası zaten ortalıkta pek görünmüyordu, annesi Ayşe Hanım da sohbet etmeyi seven biri değildi. Geldiklerinden beri iki kere ya görmüştü kadını ya görmemişti. Üstelik bu gece geri döneceklerdi. Deniz ise... tam bir baş belasıydı.
"Anlamıyorum diyorum, bağırıyor."
"Kombinasyon permütasyon yok çünkü sende."
"Öğret o zaman."
"Ben matematikçi miyim ya?"
Didem'in de iyice sesi yükselince Barış ikisinin arasına tam anlamıyla, fiziki olarak da girdi.
"Tamam tamam. Hadi biraz ara verin. Kahve yapayım ben, balkona geçelim."
Deniz ablasına dil çıkarıp balkona geçti. Didem arkasından sağlam bir küfür savurdu. Sonra Barış ile de kahve yapmak için mutfağa girdiler.
"Gerizekalı çocuk ya, sorumsuz."
"Kafanı takma ya. Sanane?"
"Asabımı bozuyor."
Barış kahve fincanlarına uzandı ki Didem onu engelledi. "Biz çay bardağında yapıyoruz."
"Ne?"
"Akdeniz'e hoşgeldin."
Kaynayan kahveyi Didem çay bardaklarına döktü. Barış bir kahveye bir Didem'e bakıyordu. Gerçekten çay bardağından mı içeceklerdi?
"Deniz'in annesi uğramıyor mu hiç?" Diye sordu Barış. Bunu hakikaten merak ediyordu. "Yani burada mı yaşıyor?"
"İstediği zaman gidip geliyor. Sanırım annesi ile tartıştı bu sıralar. O yüzden burada."
"Hmm... annen için zor bir durum." Barış iç geçirdi. Anladığı kadarıyla iyi bir aile dinamikleri yoktu. Didem'in bu kadar agresif ve geçimsiz olmamasına şaşmamalılardı. "Peki Deniz nasıl davranıyor? Annene karşı yani?"
"Babamdan korktuğundan ona bir şey demiyor da tüm hırsını benden çıkarıyor gördüğün üzere."
"Didem sen de hiç yumuşak davranmıyorsun ona."
"Ya ama..."
"Ama'sı yok. Biliyorsun haklı olduğumu."
"İyi, peki."
Akşam yemeğine kadar kimseden pek bir ses çıkmadı. Serdar yemekten sonra Barış'ı yanına alarak bahçeye indi. Zeytin bahçesinin etrafında dolanırken sorularıyla sıkıştırıyordu Barış'ı.
"Nasıl gidiyor?" Diye sordu.
"Ne nasıl gidiyor?"
"Evlilik." Serdar eline bir sopa aldı. Yere vurmaya başladı. Sıkıntılı herif, diye geçirdi icinden Barış.
"Gayet iyi."
"Ben öyle anlamadım ama." Barış sabır çekti. Didem böyle bir adamı nasıl idare ediyordu? Bu kadar kontrolcü, otoriter... Bu adamın kızı olmak ateşte yalın ayak yürümek gibi olmalıydı. Hele böylesi pasif bir anneyle.
"Yanlış anlamışsınız. Hiçbir sıkıntı yok." Diye diretti Barış.
"Bir evlilik ancak kadın mutlu olursa mutlu sürer. Erkeğin mutluluğu çok mühim değil. Ama aklı önemli. Kadınlar daha duygusaldır. Ayşe mesela. Her şeyin en doğrusunu, en iyisini bildiğini sanır. Ama sadece duygularıyla hareket eder. O yüzden kararları almak bana kalıyor."
Didem babasının şu dediklerini duysa herhalde ağzının ortasına bir tane geçirirdi. Çünkü Barış bile şu an bunu yapmak istiyordu.
"Didem benim hayatımda tanıdığım en mantıklı insan. Onun düşüncelerine de kararlarına da güveniyorum."
"Ben seni uyarayım da." Dedi Serdar. "Başka bir terslik olursa zaten Allah yardımcın olsun. Benim söz ağzımdan bir kere çıkar." Eliyle adamın topuğunu işaret etti. "Boşandığınız gün binerim tepene."
Barış sabır çekti. Karısını aldatan, gayri meşru çocuğu olan bir adamdan tavsiye dinleyesi hiç yoktu da mecburen katlanıyordu.
"Benim Didem'den boşanmak gibi bir niyetim yok."
"Yetmez. Onun da olmasına müsaade etmeyeceksin."
"Serdar Bey, ben kızınızın duygularını ve düşüncelerini nasıl kontrol edeceğim? Siz kızınızı ne sanıyorsunuz?"
Serdar güldü. Cevap vermedi.
*****
İstanbul'a döndükleri gece ikisi de yorgunluktan bayılmak üzereydi. Didem, salona geçmek icin yastık ve pikesini alacakken Barış durdurdu onu.
"Zaten uçakta iki büklümdün. Bu gece yatakta yat bari."
Didem düşündü. Barış ile yatmayı özlemişti. Ama dahası da vardı rahat bir yatakta yatmayı özlemişti. Normalde asla yapmayacağını yaptı, kabul etti.
"Ama bak arkadan sarılıp bunaltma beni." Dedi Didem. "Dayak yemiş gibi uyanıyorum."
"Tamam tamam." Barış hevesle atladı. "Dokunmam bile."
"O kadar değil de..." Didem'in birden ağzından kaçtı.
"İstersen dokunurum yavrum."
"Yani ister istemez dokunursun. Uyuyoruz sonuçta." Barış'ın sırıtan yüzüne gözlerini kıstı. "Ne pis herifsin ya! Hadi uyuyalım."
Ertesi gün Barış antrenmana, Didem de okula gitti. Güzel bir gündü aslında. Yani öyle başlamıştı. Erken kalkmış, Barış ile kahvaltı hazırlamış, uzun zaman sonra kavga etmeden bir rutim sağlamışlardı. Hatta Barış onu okula bile bırakmıştı.
Ama bu güzel başlayan gün öyle devam etmedi. Son derse girmişti ki bilmediği bir numara ısrarla aradı Didem'i. Derste olduğu için önce meşgule attı. Ama dördüncü kez aynı numara görününce asistanın bakışları arasında çıktı dersten.
"Evet?" Diye açtı telefonu.
"Didem abla Semih ben." Çocuğun sesi titrek geliyordu. "Şey neredesin?"
"Dersteydim?" Didem, Semih'in kendisini aramasına şaşırdı. Niye arıyordu ki?
"Yanında biri var mı?"
"Yok da... Semih ablacım hadi ne söyleyeceksen söyle." Kızmak da istemiyordu çocuğa ama sinirlenmeye başlıyordu.
"Abla öncelikle sakin ol. Ciddi bir şey yok ama Barış Abi kaza yapmış."
"Ne? Nerede?" Didem neredeyse çığlık attı.
"Vallahi iyi, yemin ederim. Sadece iç kanama riski olabilir diye..."
"Semih ne diyorsun sen?" Didem'in eli ayağı titredi. Oracıkta koridora çöktü. "Hangi hastanedesiniz? Bana hemen konum at."
"Ben gelip alayım seni, sen simdi tek baş..."
"Semih oraya gelirsem seni gebertirim! Hemen dedim!"
*****
Gecen bölüm hesaplama hataları olmuş yarı baygın yazıldığından. Ama matematiğim iyidir 😁