on

5.3K 198 12
                                    

"Özür dilerim." Dedi Didem. Samimiyetle. Bu olanlardan o kadar utanç duyuyordu ki az sonra nikahlanacak olmalarının gerginliğini bile hissedemiyordu. Babasi ne yapıp edip yine kontrolü eline almıştı. Yine Didem'e oynamasi gereken rolü vermiş, onun hayatını kafasına göre şekillendirmişti.

"Takımdakiler falan hiçbir şey bilmiyor." Dedi Barış. "Annemler de."

"Tamam." Dedi Didem. Barış'ın suskunluğu onu rahatsız ediyordu. "Biraz dişini sıkacaksın. Söz veriyorum... hatta yemin ediyorum ben halledeceğim. En geç 1 yıl. Sonra boşanacağız." Didem adamı rahatlatmaya çalıştı.

  Oysa Barış çok farklı bir frekanstaydı. Kendinden ziyade düşündüğü başka şeyler vardı. Didem... Babası öyle korkunç bir insandı ki nasıl katlanıyordu kız ona? Kabul etmeseydi kiminle evlendirecekti kızı? Bu evlilikte en ufak bir sey ters gitse babası yine Barış'ı Didem ile mi tehdit edecekti. Barış, Didem'in düşündüğünün aksine kendinden ziyade, kız için endişeleniyordu.

"Tamam." Dedi kıza sakince. Omuzlarından tuttu. Gözlerinin içine baktı. "Şimdi bu geceyi atlatalım sonra konuşuruz."

  Didem kafa salladı. Kol kola indiler nikahın kıyılacağı terasa. Küçük bir tören olsun istemisti Didem. Ama Barış'ın ailesi, akrabaları, takım, kendi ailesi, babasının çevresi derken çok gereksiz bir kalabalık vardı. Yan gözle Barış'a baktı. Kendi gibi gergindi. Ve üzgün. Herhalde Barış'tan daha üzgün tek kişi Neriman Hanım'dı. Kadın siyahlar içinde bir cenaze törenine katılmışcasına oturuyordu misafirler arasında. Tıpkı Didem'in kendi annesi gibi.

  Nikah kıyıldı. Olması gerektiği gibi duygusuzca. Didem en azından etrafa sahte gülücükler saçmak konusunda ustaydı. Ancak Barış'ın keyifsizliği öyle barizdi ki Didem onun için üzülmeden edemiyordu.

  Böyle anlaşmamışlardı. Hepsi kendi suçuydu. Ailesinin nasil olduğunu bile bile Barış'a yaklaşmış, onu da bu bataklığa çekmişti. Haliyle şimdi hem Barış hem de onun çevresindeki herkes Didem'e karşı mesafeliydi.

  Ruhsuz bir düğün... erken bitti. Kendileri için hazırlanmış olan eve döndüler. Barış'ın evine.

*****

  İkisinden de ses çıkmıyordu. Barış gelir gelmez bir sinir harbiyle kendisini odasina kapatmıştı. Hayatı, kariyeri göz göre göre kayboluyordu. Hem de ne için? Didem'e olan aptal saptal zaafı için. Sırf kız istemediği biriyle evlenmesin diye. Kendine ayrı Serdar'a ayrı küfürler savurdu. Evlilik neydi? Evlenmek ne demekti? İnsan hiç birkaç aydır tanıdığı biriyle evlenir miydi?

  Bu düşünceler Didem'in de kafasını kurcalıyordu. Gelinliğinile salondaki kanepeye çöktü. Ağlamaya başladı. Uzun zaman sonra ilk defa, hıçkıra hıçkıra ağladı. Barış ondan nefret ediyordu. Kesinlikle nefret ediyordu. Çocuğun hayatını mahvetmişti. Nefret etmeyip de ne yapacaktı. Bir anda çalan telefonuna baktı. Babası arıyordu. Gerçek bir sinirle fırlattı telefonu. Telefon cam pencereyi kırarak paramparça oldu.

  Barış sese irkildi. Salona döndü. Parçalanmış cama ve Didem'e baktı. Kız öyle şiddetli ağlıyordu ki yanına gidip teselli edecek gücü dahi bulamadı kendinde.

"Didem," kıza seslendi. "Sakin olmaya çalış."

"Olamam!" Diye bağırdı Didem. "Zorba adam! Nefret ediyorum ondan! Hem ondan hem ailemden." Avazı çıktığı kadar bağırıyordu. "Beni oradan oraya sürükleyip istemediğim durumlara sokmaktan keyif alıyorlar."

  İstemediğim durumlara sokmak??

  Barış bu tavıra katlanamıyordu. Tehdit edilen, kariyeri tehlikeye giren oydu. Ama sinir harbi yaşama hakkını kendinde gören Didem'di. Sanki bunların hepsi Serdar'ın yüzünden olmamış gibi.

"Şımarığın tekisin!" Dedi Barış ona. Gerçek bir öfkeyle. "Bunları başımıza açan baban değilmiş gibi şikayetleniyorsun bir de."

"Ne yapayım ya?" Didem daha alçak bir tonda konuştu. "Her şey yolundaymış gibi mi davranayım?"

"Davranma!" Barış'ın sakinleşmeye niyeti yoktu. Kız kendisiyle evli olmaktan bu kadar mı tiksinmişti gerçekten? "Ama bu eziyeti senin için kolaylaştıracağım, merak etme. Birbirimizi en az şekilde göreceğiz. Sana söz veriyorum."

*****

  Barış'ın dediği gibi de oldu. Düğünden sadece 3 gün sonra başlayan Milli Takım kampına gitti. Turnuva başlıyordu. Tam 1 ay, eğer işler yolunda giderse Almanya'da olacaktı. Giderken tek bir kelime bile konuşmadı Didem ile. Onun tüm iletişim çabalarını cevapsız bıraktı. Aynı zamanda kendisine ve ani evliliğine gelen yorumları da okumak Barış'ın sinir seviyesini yükseltiyordu.

  Ama Didem'i merak etti. Hem de çok. Turnuvanın 2.haftasında dayanamadı, aradı kızı.

"Barış?" Diye sordu Didem şaşkınlıkla. Adamın onu aramasını beklemiyordu. "İyi misin? Bir sey mi oldu?"

"İyiyim." Dedi Barış. "Merak ettim. Bir yaramazlık var mı diye?"

Didem omuz düşürdü. Yatakta tek başına oturuyordu. Yalnızlıktan kafayı yeme noktasına gelmişti. "Yok. Evdeyim."

"Bitti mi sınavların?"

"Bitti." Dedi Didem. Barış nasıl geçtiğini sormadı.

"Son 16 maçına gelecek misin? Federasyon bilet verdi bana." Dedi Barış. Gelmesini istiyordu, hem de çok. Ama söylemeye de dili varmıyordu. "Herkesin ailesi geliyor neredeyse." 23 Nisan gösterisine çıkacak bir çocuk gibiydi heyecanı.

"Gelirim." Dedi Didem düşünmeden. "Yani madem herkesin ailesi geliyor."

"Tamam." Barış duraksadı. "Ben seni havalimanından alırım."

"Yok, hiç gerek yo..."

"Konakladığımız otelde benimle kalırsın. Şimdi otel bulmak zor olur."

"Tamam." Dedi Didem. "Yarın binerim ilk uçağa."

kadın // barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin