Biriyle anlaşmalı sevişmenin en güzel yanı süreklilikti. Bir de bu yan komşunuzsa çok nadir uyuşmazlık yaşıyordunuz. Barış buna kanaat getirmişti.
"Aç mısın?" Diye sordu yataktan çıkıp üzerini giyinen Didem. "Dışarıdan bie şeyler söyleyeceğim ben."
"Bu saatte bir şey yemem normalde ama benim de karnım kazındı." Dedi Barış. Kıza çapkınca bir bakış attı. "Yordun beni."
Didem cevap vermedi, sadece güldü. "Benim canım tavuk pilav istedi. Uyar mı sana?"
"Ben kırmızı etçiyim."
"O zaman sana kebap söylüyorum, ben tavuk pilav yiyeceğim."
"Tamam." Dedi Barış. Yüzünü kızın tarafındaki yastığa gömdü. Didem ortalığı toplarken onun yataktan çıkmaya hali yoktu. Hem antrenman hem seks onu tahmin edemeyeceği kadar yormuştu. Neyseki yarın boş günüydü.
Yarın mutlaka günler önce ektiği Miray'ın gönlünü alması gerekiyordu. Kızın hem haftalarca peşinden koşmuş, görüşmek için ısrarcı olmuş hem de akşam yemeği planı kendi yüzünden 1 hafta ertelenmişti. Güzel bir hediye mi alsaydı? Pahalı bir şey belki. Miray çok böyle şeylere önem veren bir kız değildi ama herhalde hoşuna giderdi.
"Yarın işin var mı?" Diye sordu Didem'e. Didem şaşırdı.
"Niye? Beni yemeğe mi çıkaracaksın?"
Barış güldü. Sanki Didem dünyanın en imkansız şeyini söylemis gibi. İşin açıkçası değil kızla yemeğe çıkmak sevişmedikleri vakitte ona katlanamıyordu bile. Didem çok agresifti. Çok sinirli. Çok düzenci, çok huysuz. Barış çoğu zaman kızın evindense kendi evinde sevişmeyi yeğliyordu. Çünkü her an Didem onu herhangi bir nedenle azarlayacak gibiydi.
"Bir arkadaşıma hediye alacağım. Benimle gelsen, yardımcı olsan?"
"Yarın tüm gün okuldayım." Dedi Didem, Barış'ın yere fırlattığı kullanılmış kondomu çöpe atmak için banyoya götürürken. Sonra elini yıkayıp döndü.
"O zaman fikir ver." Dedi Barış.
"Erkek mi kadın mı?"
"Kadın."
"Yaş aralığı?"
"23."
"Sosyo ekonomik durum."
"Kulüpte fizyoterapist."
"O zaman zarif bir hediye al."
"Mesela?"
"Geçen gün bir saat beğenmiştim ben. Sonra vazgeçtim almadım. İstersen göstereyim."
Barış kafa salladı. Didem, geçen gün Hasret'e link attığı mesajı buldu, adama gösterdi.
Güzel, zarif rose gold bi saattim fiyatı yaklaşık 40bin liraydı.
İyi çok pahalı zevkleri yok.
"Yani biraz ucuz gibi." Dedi Barış. "Bir saat için yani..."
"İşin makarası bir tarafa Barış, çok pahalı hediyeler almak görgüsüzlüktür. Aklında bulunsun."
Adam şimdi de görgüsüz olmuştu. Alayla güldü. Bu kızın dilinde zehir vardı.
"O zaman gidip eminönünden alayım saati."
Didem omuz silkti. "Sen bilirsin. Fikrimi sordun söyledim."
Bir daha baktı saate Barış. Fena bir saat değildi aslında. Çok zarifti. Miray'a da yakışırdı. İnce ve hoş bilekleri vardı kızın. Ama ucuza kacmak da istemiyordu. Gerçi Didem haklıydı. Çok pahalı bir hediye çok yanlış anlaşılabilirdi.
"Sende var mı bu saatten?" Diye soedu Didem'e.
"Bir saate o kadar para vermeyi hak etmiyorum şu sıralar."
"O ne demek ya?"
"Sınavlarım rezalet Barış. Ailem benden hiçbir şeyi esirgemez ama yine de insanın istemeye yüzü olmalı. Hem..." Didem duraksadı. Bir an lise arkadaslarıyla kurduğu dernekten ve sağladıkları burs fonundan bahsetsem mi, diye düşündü. Sonra vazgeçti. "O parayı çok daha iyi değerlendirebilirim."
****
Barış saati aldı, hatta hoş bir akşam yemeğinde Miray'a hediye etti.
"Hiç gerek yoktu Barış, mahcup ettin beni." Dedi Miray. Barış ile ilgili tüm soru işaretleri yavaş yavaş yok oluyordu. Önceleri ona karşı korkaktı, tedbirliydi. Ama Barış öyle tatlı dilli, hoş biriydi ki Miray artık ona karşı önyargılarını bırakmıştı.
"Görünce aklıma geldin." Dedi Barış. "Gerçi hiç çıkmıyorsun aklımdan."
Miray utangaç bir tavırla güldü. Yemeklerini yediler. Bir ara Miray ellerini yıkamak için kalktı masadan. O sırada Barış telefonunu açtı. Didem mesaj atmıştı.
Ders çalışıyordum kahve kalmamış, sende var mı, evde misin (17.59)
Yaklaşık 3 saat önce atılan mesaja cevap vermedi. Hem evde değildi hem de bir an Miray ile yemekteyken Didem ile mesajlaşmak istemedi.
"Tatlı söyleyelim mi?" Diye sordu masaya yeniden gelen Miray.
******
Barış, arabayla yarım saatlik gezintinin ardından sonunda kahve alabileceği açık bir yer buldu. 1 paket filtre kahve ve Türk kahvesi aldı. Didem hangisini içerdi bilmiyordu. Apartmana varınca kendi evine girmeden kızın kapısını çaldı.
Didem, gözlatları mor, oldukça yorgun ve ayakta uyuklar bir halde açtı kapıyı.
"Kahven yokmuş." Dedi elindeki poşetleri sallarken.
"Gidip almıştım, zahmet etmişsin." Dedi Didem. "Gel içeri istersen."
Barıs tereddüt etti. Didem'in hiç misafir kabul edecek bir hali yoktu ama yine de girdi içeri. Salondaki masanın üzerinde sayfalarca not vardı. Hem bilgisayarı hem de tabletini çekmişti önüne kız. Üzerindeki her zamanki saten geceliklerin aksine polar bir pijama takımı ve kalın bornoz gibi bir sabahlık vardı. Saçları da her zamanki nizamından uzak, karmakarışıktı. Barış onun bu haline yüz buruşturmadan edemedi. Her an bayılacakmış gibi duruyordu.
"Sen iyi misin?" Diye sordu Barış.
Didem omuz silkti. "Lab raporu yazıyorum, birikmiş ödevlerim var bir de."
"Bana ayıracak vaktin yoktur o zaman?" Miray'ın yanından kızla sevişmeye gelmesi alçakçaydı ama zehri almıştı bir kere.
"Regliyim Barış. 1 hafta pas."
"Haa..." dedi Barış. Kızın yerine utandı.
"Kahveler de boşa gitti."