Barış düşünüp taşındı, Kerem'in söylediklerini dikkate almamaya karar verdi. Miray ile ilgili hiçbir şey duymak, görmek istemiyordu. Sadece evliliğine, işine odaklanacaktı. Her şey hallolurdu böylece. Hiçbir sıkıntı yaşamazdı. En azından planladığı buydu.
Ta ki Didem'in doğum günü sabahında Miray'ın intihar ettiği haberini alana kadar. Kerem'in mesajı üzerine kıza hiçbir şey söylemeden apar topar çıktı evden.
Eli ayağı titriyordu. Sebep olduğu şeyi düşündükçe kendinden nefret ediyordu. Kendi tatmini için onun hayatıyla böyle oynamaya hakkı var mıydı?
Hastanede saatlerce bekledi. Miray midesi yıkandıktan sonra normal odaya alındığında ilk Barış girdi içeri.
Ruhsuz gibi yatıyordu Miray.
"Niye geldin?" Dedi Barış'a. Sinirli ve öfkeli değildi. Kırgındı. "Mutlu musun gerçekten soruyorum."
"Mutlu gibi mi görünüyorum?"
"Hissiz gibi görünüyorsun."
Barış iç çekti. Neye bulaşmıştı, bir anlasaydı. "Niye böyle yapıyorsun Miray? Değer mi Allah aşkına?"
"Senin yüzünden." Kız sakinleştiriciler yüzünden ağlayamasa da suratı büzüldü. "Ben önce istemiyorum, dedim. Haftalarca peşimden koştun. Yalvardın neredeyse. Kabul ettim, bu sefer gittin aldattın. Geldin kapıma af diledin, sonra gittin o kadınla evlendin. Barış sen neden yapıyorsun asıl? Öleyim mi istiyorsun."
"Niye öyle bir şey isteyeyim? Ben sana karşı hislerimde hep samimiydim. Evet hata yaptım ama özür diledim, kabul ettim. Sense sadece benden intikam almak için gittin hem beni hem Didem'i ifşa ettin. Ne kadar zor durumda kaldım, haberin var mı?"
"O ne demek?" Dedi Miray birden. "Neden zor durumda kaldın?"
Barış sustu. Miray'a Didem'in babasının yaptıklarını anlatacak değildi.
"Barış konuşsana."
"Konuşamam. Senden tek bir şey istiyorum. Lütfen kendine zarar verme. Beni birazcık sevdiysen veya seviyorsan."
"Seviyorum, merak etme. Hala seviyorum hem de."
"O zaman bir daha bana bunu yaşatma."
****
"Hepsi senin yüzünden." Dedi Kerem, antrenman çıkışı Barış'a. "Oğlum kız kendini öldürmeye kalkmış ya. Hepsi uçkurun yüzünden."
"Kerem, tamam. Üstüme gelme sen de, nolur!"
"Birinin sana bunları söylemesi lazım. Yoksa sen iyice ipi koparıyorsun." Kerem arabay binerlerken de konuşmaya devam ediyordu. "Yönetim çok sinirlendi. Miray'ın haberini alınca yani. Basına bir sızsa sana ne ederler, biliyor musun? Futbol hayatın biter." Barış of çekti. Ama Kerem susmadı. "Didem'e de yazık."
"Ona niye yazık?"
"Az daha ötüyormuşsun Miray'a. Akşam eve gidince bahsetme bari bu olanlardan."
"Hay sikim ya!" Dedi Barış, elini alnına vurdu. "Oğlum Didem'in doğum günü bugün."
"Ben kız kendini öldürdü diyorum sen ne diyorsun?"
"Ben normalde sabah halledecektim her şeyi sonra tamamen unuttum."
Kerem, Barış'a daha fazla laf anlatamayacağını fark edince sabır çekti.
"Kerem beni bir kuyumcuya götürsene. Ben bir hediye seçeyim. Sen de pasta al. Sonra beni eve bırak."
Çok basit bir kutlama olacaktı, biliyordu ama elinden başkası gelmezdi bu saatten sonra.
****
"Ee gel, bir kahve içelim." Dedi Didem, onu eve bırakan Devrim'e.
"Yok kızım, şimdi doğum gününde. Kocan sürpriz falan yapmıştır, rezil olmasın."
"Yok ya, o yeni çıkmıştır antrenmandan. Ne nazlandın?"
"İyi tamam."
Eve girdiler. Didem ikisine de sade bir kahve yaptı. Devrim bir gözü saatte diğer gözü kapıda bekliyordu.
"Hediye için de çok teşekkür ederim."
Devrim, Didem'e toz pembe bir fular almıştı. Zarif ve hoş bir hediyeydi. Didem'in o kadar hoşuna gitmişti ki hemen boynuna dolamıştı fuları.
"Güzel günlerde giy."
"Ee, anlat. Ne zamandır görüşmüyoruz düzgün."
"Valla sen anlat asıl. Ne oldu şu Miray meselesi?"
"Bir şey olduğu yok. Barış pek umursamadı yani hastaneye falan gelmesini. Kapandı o defter."
"Sen öyle diyorsan..."
"Niye öyle imalı söyledin?"
"İmalı söylemedim de... ne bilim kızım ya? Ben senin kocana hiç güvenmiyorum."
"Yok ya!" Dedi Didem. "Herhangi bir ters durum olsa benden kaçar mı?"
"İyi madem. Neyse ben kalkayım."
"Tamam. Geleceksin dimi yarın benimle hastaneye?"
Didem'in son zamanlarda başı çok dönüyor, midesi bulanıyordu. Hamilelik ihtimal dahilindeydi, biliyordu. Ama emin olmadan Barış'a bir şey söylemek istemedi.
"Gelirim de kocana söylesen daha mantıklı değil mi?
"Ay uzatma bir şeyi de."
"Tamam dedik ya, ne bağırıyosun?"
*****
Barış bir elinde pasta, öteki elinde hediyesini tutarken çok geç kaldığının farkındaydı. Didem'in uyumamış olmasını dileyerek çaldı kapıyı. Ama umduğunun aksine Didem uykulu gözlerle açtı. Şaşkınlıkla Barış'a baktı. Saatlerce beklemiş, geç kalacağını anlayınca da uyuyakalmıştı.
"Biraz aksilikli oldu ama..." Barış elindekileri işaret etti. İçeri girdi. Didem pastayı aldı elinden. "İyi ki doğdun sevgilim."
"Teşekkür ederim. Zahmet etmişsin."
Didem bozulmuş muydu? Hem de çok. Normalde asla kafaya takacağı bir şey değildi. Yani hediye veya pasta... bunlar pek umrunda değildi onun. Onlar olmasa da olurdu. Ama birlikte ilk doğum gününde sabah Barış'ın yüzünü bile görmeden tüm günü geçirip gecenin bir saatinde doğum gününün bitmesine yakın kutlanmayı kimse kabul etmezdi.
Mutfakta Barış, mumları pastanın üzerine dizerken onu izledi. Yüzü gülüyordu. Hatasının farkındaydı ama belli etmemeye çalışıyordu.
"Üfle bakayım!"
Didem zoraki gülümsemeye çalıştı. Pasta bile çikolatalıydı. Oysa Didem meyveli severdi. Üfledi pastayı. Barış öptü Didem'i.
"İyi ki doğdun. İyi ki benimlesin!"
Didem sarılmasına karşılık verdi. Çıkıntılı etmenin bir anlamı yoktu. Belli ki işi vardı ancak bu kadarını yapabilmişti.
"Sen de iyi ki varsın." Dedi.
Sonra hediyesini aldı. "Ne aldın?" Diye sordu merakla.
"Aç bakalım, ne almışım."
Mücevher kutusunu açtı. İçinden şık bir broş çıktı. Güzeldi, zarifti. Ama öyle gösterişliydi ki Didem bir anda rahatsız oldu. Aklına Miray'a aldığı hediye gelmişti.
"Çok güzelmiş, hiç gerek yoktu. Teşekkür ederim."
"Hep ceket giydiğini fark ettim. Yakan boş kalsın istemedim."
****