yirmiiki

4.4K 265 86
                                    

  Barış ile büyük kavgalarının üstünden 1 ay geçmişti. Bir şekilde ite kaka devam ediyorlardı. Barış özellikle çok çaba sarf ediyor, tabiri caizse Didem'in ağzının içine bakıyordu. Ne derse ikiletmiyor, tartışmamak için her dediğini onaylıyordu. Ama bunun da bir sınırı vardı. Barış'ın da sabrı gittikçe tükeniyordu.

  Tüm bunlar yetmezmiş gibi sakatlanmıştı. En az 1 ay yoktu. Bacağını zorlamamaya çalıştığından zamanın çogunu evde geçiriyordu. Didem de okuldan çıkar çıkmaz eve geliyor böyle tüm gün ateð ve barut gibi oturuyorlardı.

"Akşam ne yemek istersin?" Diye sordu Barış, Didem'e. Didem son zamanlarda mide bulantısıyla zor günler yaşıyordu. Kilo alacağı yerde iyice zayıflamış, saçları fazlaca dökülmeye tırnakları kırılmaya başlamıştı. Kendini çok çirkin hissediyordu. Her aynaya baktığında çığlık atmak istiyor, kendine zar zor engel oluyordu.

"Midem bulanıyor yine." Dedi Didem. Hayat çekilmez olmuştu. Yanında bir destek arıyor ama sakatlandıktan sonra onu iyice boşlayan Barış'tan bu desteği görmüyordu. Onun da canı en az kendi kadar sıkkındı.

  Üstelik aralarında tensel hiçbir şey kalmamıştı. Önceden olduğu gibi Barış onu öpmüyordu, sarılmıyordu. En son ne zaman öpüşmüşlerdi Didem hatırlamıyordu bile. Bunlar kendini daha da kötü hissetmesine neden oluyordu.

"Bir şeyler yemen lazım ama."

  Didem omuz silkti. "Zeytin ve ekmek yerim. Bir tek o midemi bulandırmıyor."

"Meyveli yoğurt almaya gideyim mi sana?"

"İstemiyorum, sağ ol. Soda var mıydı?"

"Var." Dedi Barış dolaba bir bakış atıp. Sonra Didem'e bir tabak hazırlamaya başladı. Kahvaltılık dizdi, portakal sıktı. Bolca da yeşillik koydu. Ne yese kardı.

"Teşekkür ederim." Didem kendine uzatılan tabağı aldı. Notlarını okumaya devam ederken yemeye başladı. Tabağın yarısında midesi bulandı, bıraktı.

"Of ama artık ya!" Dedi ağlamaklı bir sesle. "1 haftadır kahvaltılık yiyorum çıldıracağım."

  Barış onun yaşadığı ani sinir patlamasına şaşkınlıkla baktı. Gerçekten iyi görünmüyordu. İçtiği vitaminler ve takviyeler olmasa Barış bebeğin çoktan düşeceğini düşünüyordu. Öyle bir beslenme.

"Zorlama kendini, biraz sonra meyve getiririm." Dedi Barış, tabağı önünden aldı.

"44 kiloya düştüm. Ne zamana kadar devam edecek böyle ya? Ben yemek yemek istiyorum."

  Barış cevap vermedi. Ne yapsa bilmiyordu ki? Doktora gitmişlerdi, doktor normal diyip geçiştirmişti. 3.ayda düzelmesini bekliyorlardı.

"Hep senin yüzünden!" Dedi bir anda Barış'a. "Sen korunmadığın için bu haldeyiz!"

  Barış alayla güldü. İbrenjn kendine ne zaman döneceğini merak etmeye başlamıştı. Her akşam rutinleriydi, Didem ona bağırır, Barış da susar, sineye çekerdi.

"Seks tek kişilik bir şey çünkü!"

"Kondom takmak çok mu zordu?"
 
"Didem kapat şu bahsi. Her akşam aynı şey." Dedi Barış. Onun da sabrı kalmamıştı.

"İşine gelmeyince Didem kapat bu bahsi."

"Ne istiyorsun ya? Aldıralım mı? Geç değil hala. Çünkü senin aklında o var herhalde."

"Aldırmak falan istemiyorum."

"O zaman ona göre davran."

"Ona göre mi davranayım? Barış 2 aydır fiziki olarak işkence çekiyorum. Görmüyor musun gerçekten?"

"Çok tahammülsüzsün, bir tek sen mi yaşıyorsun bunu ya! Dünyada ilk doğuran sen misin?"

  Didem ellerini saçından geçirdi. Parmaklarının arasında kalan tellefe sinirle baktı.

"Asıl sen tahammülsüzsün!"

"Ne? Sesim bile çıkmıyor, neye tahammülsüzüm?"

"Bana!" Bağırdı Didem. "Bak beni görmek bile istemiyirsun. Anlamıyor muyum? Dokunmuyorsun, öpmüyorsun..."

"Sürekli öğürüyorsun çünkü."

"Ha miden bulanıyor yani?"

"Didem şu an uyduruyorsun. Hem de sağlam."

"Uydurma falan yok. Zaten öyle aman aman beğenmedin hicbir zaman beni. Şimdi neredeyse tiksiniyorsun!"

  Bu doğru değildi, hem de hiç. Tamam Didem çok güzel falan değildi. Barış'ın çok daha güzel sevgilileri olmuştu. Ama Didem başkaydı. Barış, Didem için deli oluyordu.  Hem de öyle böyle bir deli olma değil. Çoğu sabah ondan önce kalkınca soğuk bir duş aldığı bir deli olma hali.

"Senin sorunun ne biliyor musun? Sen kendinden öyle nefret ediyorsun öyle tiksiniyorsun ki, başkalarının seni sevebileceğine ihtimal dahi vermiyorsun."

"Pardon? Sen beni sevmiyorsun ki?"

"Hicbir şey kanıtlamak zorunda değilim." Dedi Barış. Alttan almayacaktı, hem de hiç. "Sen sanki seviyorsun beni? Ağzıma sıçıyorsun gün aşırı. Kum torbasından hallice durumum. Bıktım artık!"

"Boşasana beni! Ciddiyim. Rahat edersin, madem bıkmışsın."

"Babanı al üzerimden, bir gün beklersem ne olayım!"

  Sinirle söylenen, geri alınamayacak laflardı bunlar.

***

kadın // barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin