❤️OOO
29.BÖLÜM
"TERS KÖŞE"
Cenaze bitene kadar şuurum kapalıydı resmen. Ağlamaya dermanım yoktu. Düşünemiyordum bile. Ta ki kuru bir tahtanın üzerine yazılan "Kartal Alateş" yazısını görene kadar. Bir an da her şey yerine oturdu sanki. Zaman akımına uğramıştım adeta. Babamın azmettiricisini biliyordum. Artık benim lehimeydi her şey. Onunla anlaşmamız babam üzerineydi. Öldürmeyecekti. Söz vermişti ama sözünü tutmamıştı. İçimi kocaman bir pişmanlık aldı. Neyden korkmuştum da Nil bana geldiği ilk an herkese söylememiştim ki? Söyleseydim belki ne babam buz gibi toprağın altında olurdu ne annemin ağlamaktan gözleri şişerdi. Biz mutlu bir aile olurduk tekrardan. Ancak ben korkmuştum. Gücüne ve iktidarına güvendiğim bir babam olmasına rağmen konuşursam bir şekilde Nil'in haberi olur ve babamı öldürür diye içim gitmişti. Sonuç ne olmuştu peki? Babam ölmüştü. Ben birisine olanları söylemiş miydi? Söylememiştim.
İçimde yanıp dönen sinir bir ateş topu olmuş oradan oraya dönüyordu. İntikam almak babamı geri getirmeyecekti. Bunu biliyordum ancak her şeyi bilmeme rağmen oturup sadece ağlayamazdım. Odamdan dışarı çıktığımda içerisi insan kaynıyordu. Tek bir insan yoktu bu insanlar içerisinde. Melek teyzem. Bir oğlu aklanmışken diğer oğlu adeta yok olmuştu. Öğrenmiştik ki Woo yapmıştı her şeyi. Bu yüzden annemin yüzüne bakamıyordu teyzem. Ben bile yanına gittiğimde yüzünü kapamıştı. Ne denirdi bilmiyordum. Tek bildiğim Woo'nun kafasını koparmak istediğimdi. İlk duyduğumda onu neredeyse öldüreceğim için görüş izni vermemişlerdi. Elbet gelecekti o görüş izni. Paramparça edecektim onu. Etleri lime lime olana kadar haykıracaktım yüzüne.
Gözlerim dolu dolu annemlerin odasına geçtim. Babamın eşyalarını toparlamışlardı. Yalvarmıştım yapmayın diye. Sarp kızmıştı herkese. Bu kadar hızlı olmaması gerekiyordu hiçbir şeyin. Buna inanmıyordum.
Nil'e mesaj atmıştım. Nasıl olmuştu bilmiyordum ancak buluşma isteğime tamam demişti. Garip bir özgüvenle bunu halka açık bir yerde gerçekleştirmek istedi. Hayır demedim. Bundan sonrası için ona ne halkın içi fark ederdi ne kapalı bir alan.
Normal Sare olsa yapacağı şey için yüz milyon kere tereddüt ederdi ancak ben gözümü bile kırpmadan babamın silahını elime almıştım. Öldürecek miydim Nil'i? Neden öldürmeyeyim? Benim babam ölmüşken o neden ölmesin? Hele ki sebebi o olmuşken...yaşamaya ne hakkı vardı?
Silahı bir saniye bile düşünmeden belime sokuşturduğumda odanın kapısı açıldı. Gelen Sarp'tı. O onu kapıda gördüğüm andan beri bir damla bile ağlamamıştı. Sıkıyordu herhalde kendini diye düşündüm.
"Sare? Ne yapıyorsun burada?"
"Neden babamın eşyalarını bu kadar çabuk topladılar?" dedim. "Bunları birine dağıtmaya kalkmayacaklar dimi?"
"Merak etme. Böyle bir şeye ne annem izin verir ne de ben. Sen nasılsın? Pek iyi görünmüyorsun." Bir kardeş olarak elini omuzuma attığında ufakça gerildim. Eğer gayri ihtiyari ayağına eli yanlışlıkla belime değerse silahı fark ederdi. Bu yüzden kendimi hızla geri çektim. "İyi olmadığım kesin." dedim tersler bir şekilde. Burada daha fazla durursam soruların ardı kesilmeyecekti. "Benim işim var."
"Sare." Arkama dönüp bakmadım. Çıktım gittim evden. Nefes nefese aşağıya indiğimde karşımda Meriç vardı. Titrek bakışlar attım ilk önce, sonra kaçırma ihtiyacı hissettim.
"Meriç seninle bir şey konuşmamız lazım."
"Konuşalım." Onun beklediği şey belki de çok farklıydı. Woo hakkında konuşmamı istiyordu ancak onun yaptığı şey yüzünden Meriç'i suçlayamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yakın Mesafe
ChickLitAşka dair olan kriterlerim annem ve babamın yaşamış olduğu aşk yüzünden arşa çıkmışsa ne olmuş? Bu benim suçum mu? Ben ki Leyla Sare Alateş, Nam-ı değer Kartal Alateş'in aşkına nail olan Ecrin Alateş gibi şanslı olamayacaksam? Aşka inanmaya ne gerek...