20

104 12 3
                                    

"Burçak!" Diye seslendi.
Koluma uzandı ve o tanıdık kokuyu hissettim.

"Çek elini!" dedim sertçe. Çekti.

Arkama dönüp baktığımda hafifçe gülümsedi. Suratına okkalı bir tokak indirmek istedim ama hiçbir şey yapmadan suratına baktım.

"Konuşabilir miyiz biraz Burçak?" Sesindeki naiflik sinirimi bozuyordu.

"Konuşacak bir şeyimiz yok." Sesim olabildiğince netti.

Yutkundu. "Sen gelmeden kalkacaktım. Özür dilerim."

"Ama kalkmamıştın." Sesimi hala olabildiğince sert tutmaya çalışıyordum.

Gözlerinin dolduğunu da görüyordum ama pes etmedim. Bir adım geriye gittim.

Titreyen ellerimle zorlanarak çantama uzandım. "Hazır gelmişken..." O sırada sesimin de titremesine engel olamıyordum. "Al evinin anahtarları."

Beraber yaşadığımız o evin anahtarlarını çıkardım.

"O ev senin Burçak."

"Anahtarlarını al." diye tekrar ettim. İsmini söylemeye bile cesaretim yoktu.

Elimden anahtarı aldı, zaten dediğim şeyleri ikiletmezdi. Git dediğimde de gitmişti.

"Çok değişmişsin."

Yüzüne sadece baktım. Bir cevap vermedim. Arkasından apar topar koşarak gelen Ayda'yı gördüm.

"Çınar tamam," diyerek Çınar'ı kolundan geriye çekti.

Çınar hala gözlerini gözlerimden çekemeyince sinirle araya girdim.

"Bırak Ayda, bırak. Ne diyorsa desin sonra defolsun gitsin geldiği çöplüğe!" Sesim gittikçe yükseliyordu. Oysa o,  Ayda'nın çekiştirmeleri ile gerilemişti ama ayakta duramıyordu sanki.

Çınar "Yapma.." diye mırıldandırken arkamı dönüp eve doğru ilerlemeye başladım.

Arkamdan Ayda'nın sesini işittim. "N'apıyorsun sen Çınar?" O da en az benim kadar sinirliydi.

"Konuşmak istiyorum Ayda." dedi bastırarak.

"Görmek istedin," dedi Ayda, sertçe. "Kaç yıllık dostluğumuzun hatrına onu görmeni sağladım. Ama konuşmak ne demek Çınar?"

İlerledikçe sesleri azalıyordu ama bir hayli uzaklaşmama rağmen seslerini duyuyordum çünkü bağırıyorlardı.

"Sana sormayacağım Ayda!"

"Kızı bırakıp giderken....." Ayda'nın cümlesinin devamını duyamadım çünkü artık çok uzaklaşmıştım.

Anahtarını da ona verdiğime göre artık üstümden bir yük kalkmıştı.

Adımlarım uzaklaşmamın rahatlığıyla az da olsa rahatladı. Kokusunu uzun zaman sonra hissetmek dengelerimi alt üst etmişti.

Bulduğum bir evin bahçe duvarına yaslandım, nefes almak bile yeterince güçtü.

Yan tarafımdaki adım seslerine çevirdim kafamı. "Yine karşılaştık...."

Sesin sahibini görünce kaşlarım havalansa da hafifçe gülümsedim.  "Ne işin var burada?"

"Bilmem," dedi yüzündeki hafif sırıtışla. "Adımlarım nedense hep seni buluyor."
Göz devirdim.

Duruşumu düzelttim. "Boran, sana etrafımda dolanma demiştim diye hatırlıyorum." Dalga geçiyordum aslında, o da biliyordu ki güldü.

"Gelmiş seninki."

Derin bir nefes verdim. "Sen de mi Boran, cidden mi?" Sesimin isyan eder gibi çıkmasını engelleyemiyordum.

"Oradaki sarışını bırakmış." 

Göz devirerek Boran'ı takmadan yoluma devam etmeye başladım. Arkamdan o da geliyordu.

"Burçak." dedi. "Yanında, arkanda, önünde... Her yerdeyim." cümlesi ile hafifçe kafamı ona çevirip sırıttım.

"Hayırdır Boran, ne bu duygusallık?"

"Bozma bir kere ya!" söylenerek bana yetiştiği sırada kolunu omzuma attı. "İyi olacaksın."

Yutkundum. Cevap vermedim. Boran zaten cevap vermemi beklemezdi, genelde o da konuşmazdı.

Üstümde koca bir ağırlık vardı. Boran hep o ağırlık olduğunda gelirdi. Kimseye güvenemediğim o anda hayatıma girmişti.

"Boran," dedim bir anda. "Niye geldi?"

"Bilmem." Dedi. "Seni özlemiştir." Sesindeki dalga sinirimi bozsa da, o Boran'dı.

"Özlemesin beni."

"Özler ama." Dedi. "Erkekler illa kürkçü dükkanına döner bisküvit."

İğrenen bakışlarımı ona çevirdiğimde bir yandan da yürüyorduk. "Git dediğimde gitmek bu kadar kolaysa, geri gelmeseydi abi!"
Aslında Boran'dan bir cevap beklemiyordum. Kendi kendime söyleniyordum.

"Niye git dedin ona?" Boran bu soruyu bana sadece bir kere sormuştu onda da anlatmak istemediğim için yinelememişti, fakat şimdi tekrar sordu.

"Gazetecisin Boran..." dedim söylenerek. "İstesem de söyleyesim kaçıyor."

Sırıttı. Ama ikna etmeye de çalışmadı. Bu huyunu çok seviyordum. Beni hiçbir şeye zorlamıyordu. Olduğum gibi yanımdaydı.

"Pamuk şeker ister misin?"

Boran'a yüzüncü kere göz devirmiştim sanırım. "Sen ye pamuk şekeri, prenses."

Prenses lafını duyunca bana ters ters baktı ama yine de gidip iki tane pamuk şeker aldı. Ben de istemiyormuş gibi yapıp yine onun elinden pamuk şekerini çaldım. Seviyordum böyle yapmayı.

"Burçak," diye mırıldandı, kendime aitmiş gibi yediğim pamuk şekerden bir parça aldı.  Ama cümlenin devamını getirmedi.

"Devam etsene dangalak!" Koluna vurdum.

"Üşeniyorum konuşmaya."
Sırıttım. Çok salaktı.

Yürüye yürüye ofisimin oraya gelmiştik. Boran beni orada bırakıp kayıplara karışırken ben de içeri girip koltuğuma kıvrıldım. Eve gitmek istemiyordum. Ayda'ya da sinirlenmiştim galiba. Onunla da konuşmak istemiyordum. Burada uyuyacak ve kendimi silmeyi dileyecektim.

____

Selamlar!! Biraz kafanızı karıştırdım sanırım farkındayım 🥺 beni affedin,,, geçmişe dönük sahnelerimiz olacak ama yeni bir sayfadayız artık. öpüldünüz sonraki bölümde görüşürüz^^

!!OY VERİN LÜTFEN!!!!!

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 03, 2024 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

EVİMDEKİ ÜNLÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin