chapter 6

3.1K 146 21
                                    

Barış kiraladığı arabayı etrafı ağaçlarla çevrili iki katlı ahşap bir konağın önünde durdurdu. O evden çıkıp gittikten sonra ben de kıyafetlerimi ve ders kitaplarımı bir el valizine tıkmış, Barış'ın çağırdığı bir taksiye atlayıp havalimanına gitmiştik.

Rize'ye giden ilk uçağa atlamış, sessizlik içinde bir yolculuk geçirmiştik ve uçaktan inip konağa gelene kadar da tek kelime etmemiştik.
Saatler sonra ilk kez Barış'ın dudakları birkaç kelime sarf etmek için aralandı.

"Deren, Rize'de olduğumuz sürece seninle değil kavga etmek, atışmak bile istemiyorum. Lütfen, söyleyeceklerini sonraya sakla." Sadece kafa salladım ve inmek için yeltendiğimde Barış elimi tuttu. "Efendim, bir şey mi söyleyeceksin?" diyerek ona döndüm. "Seni ailemle tanışmaya getirmem, seni affettiğim anlamına gelmiyor," dedi tane tane. "Anlıyor musun?"

Yeniden kafa salladım. Barış'ın affedilecek bir şey yapmadığımı anlamayacağını anladığımda kelimeleri boşa sarfetmekten vazgeçmiştim.

"Kelimelerini kullan, Deren. Ne bu durgunluk?" Kıyamet öncesi sessizlik. "İnelim mi artık? İnsanlar kapının önünde iki saattir bizi bekliyorlar," dedim pencereden göz göze geldiğim insanlara zoraki bir şekilde gülümserken. "Bekle, kapını ben açacağım." Histerik bir kahkaha dudaklarımın arasından döküldü. "Hangi dağda kurt öldü? Senin yoktur böyle huyların."

"Senin üstüne gelemesinler diye aramız iyi mesajı vermeye çalışıyorum, sevgilim," dedi iğneleyici bir ifadeyle. "Gerek yok. Sen demedin mi çoktan önyargılılar diye? Şimdi bir de kavganın üstüne sana kapımı açtırırsam iyice şımarık bir imaj çizerim gözlerinde."

"Çiz. Onların gözünde nasıl bir imaj çizersen çiz, benim üstümde tesiri yok," dedi rahatlıkla. Ve fakat, kendini kandırıyordu. Aylin'in bile düşünceleriyle dolan adam, ailesininkini kulak ardı edemezdi. Barış'ı beklemeden kapıyı açtım ve indim. Ailesiyle yüz yüze kaldığımda destek arar gibi onun elini tutmuştum.

Konağın merdivenlerinde bekleyen beş kişiye baktım. Yeşim, Yeliz, Barış, Yelda. Sıralamaları böyleydi. Emine annesiydi. Yüksel babasının ismiydi. Yeşim'in evli olduğunu biliyordum ancak eşi ortalıkta görünmüyordu.
"Selam millet," diyen Barış, ona ilerleyen babasına sarılmak için elimi bırakmıştı. Hepsiyle sırasıyla sarılıp gülüşürken ben bir kenarda sıramın gelmesini bekliyordum.

Barış, Yelda'ya sarıldıktan sonra yanıma geldi ve elini belime koyup beni tanıttı. "Sizi sevgilimle tanıştırayım; Deren Erez."
"Merhaba," diye mırıldandım. "Hoşgeldun kizum," dedi Barış'ın babası. "Hoşbuldum Yüksel Amca," dedim ve uzattığı elini öptüm. "Hoşbulmişsun," dedi annesi. "Uşağa çok dil döktük senin içun, görmek bu güne kısmetmiş." Emine Teyze'nin de şivesi ara sıra çıkıp kayboluyordu sanırım benim için düzgün konuşmaya çalışıyorlardı. Barış ile göz göze geldim annesinin sözlerinden sonra. Sana demiştim der gibi bakıyordu gözleri. Annesinin de elini öptüm ve sıra kardeşleriyle tanışmaya geldi.

"Merhaba, Yeşim Abla," dedim Ankara'daki maçlardan birinde tanıştığım kadına. "Merhaba, güzelim," dedi ve bana sıkı sıkı sarıldı. "Okul nasıl gidiyor?"
"Son senem," dedim. "İnşallah mezun olacağım."

Üniversitede hangi bölümde okuduğumu kimse sormadı çünkü yüz yüze tanışmayı hep ertelesem bile benden ve yaşantımdan haberdarlardı.

"Merhaba Yeliz," dedim ve uzattığı elini sıktım. "Hoşgeldin."

"Hoşgeldin Deren'cim," dedi Yade ve bana kısaca sarılıp ayrıldı. "Hoşbuldum," dedim gülümseyerek.

"Herkesler öpüştüyse içeri geçelim haydi," dedi Barış. "Kurt gibi açım."

⚽️

Yemekler yenmiş, sohbetler edilmişti ve masayı toplama vakti gelmişti ancak benim yardım etme taleplerimi çevirmiş, misafirin oturması gerektiğini söylemişti annesi.

Oturmuştum ve Barış'ın babasına anlattığı maç hikayelerini dinliyordum. "Yanarım yanarım, o Mert Hakan'ı dövemediğime yanarım," dediğinde Barış yerimden ayaklandım. "Nereye?" dedi direkt. "Su alacağım." Yelda'nın dikkati de televizyondan bize kaydı. "Ben getiririm," dediğinde "Teşekkürler ben alırım," dedim ve mutfağa tarif ettiği gibi buldum.

"Çocuğum erimiş gitmiş," diyordu Emine teyze. "Belli ki iyi gelmiyor bu kız ona." Yeşim ablanın itiraz eden sesini duydum. "Nereden çıkartıyorsun bunları anne?"
"Gözlerim görüyor, kızım. Görmedin mi kavga etmişler sabah sabah. İnternetlere düşmüşler. Çocuğumun gözleri ağlamaktan şişmiş ya."

"Her ilişkide olur anne bunlar," dedi Yeşim abla. "Her ilişki mi?" diye sordu Yeliz. "Haklarında yazılanları okumadın mı, Yeşim? Cehennemi yaşatıyormuş çocuğa. Hayalet gibi dolaşıyor ya. İkisinin yan yana bir karesi bile yok. Çocuk yıllardır yalnız takılıyor."

"İlişkilerini özel tutmak istiyor belli ki kız. Görmüyor musunuz bir kavgaları düştü internete, demedikleri kalmadı kız hakkında."

"Peki, bizimle niye tanışmadı bu kadar sene? Hakkında iki şey biliyoruz, adını ve okuduğunu. Kimdir necidir, ailesi nerededir biliyor musun kızım? Belli ki kendi aile bağları gevşek, bizim oğlanı da kendine benzetmek ister." dediğinde Emine teyze nefesimi tuttum. Barış'ın ailesiyle görüşmesini hiçbir zaman engellememiştim. Cidden önyargılarla dolmuştu bana karşı.

Koridorun başında adım sesleri duyduğumda hangi ara dolduğunu anlamadığım gözlerime ellerimle yel yaptım ve mutfaktan uzaklaştım. "Nerede kaldın ya?" dedi Barış. "İçtim geldim işte," dedim ve yanından geçip oturma odasına geçtim. O da peşimden gelmişti.

"Mutfaktan istediğiniz bir şey var mı?" diye seslendi Yeşim abla. "Deren, içecek bir şeyler ister misin? Susadın mı?" Henüz ben cevaplamadan Barış cevaplamıştı. "Az önce su içti ya abla mutfakta."

Yeşim'in cevabı gelmedi. Onları duyduğumu anlamışlardı.

Sahadakiler | Barış Alper YılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin