chapter 12

3.1K 140 13
                                    

Barış'a ne diyeceğimi bilmezken testleri aldım ve çöpe attım, ellerimi yıkamaya başladım.
"Türkiye'ye döndüğümde hastaneye gideceğim," dedim aynadan ona bakıp.
"Olmaz," diye itiraz etti Barış. "Tek mi gideceksin?" Omuz silktim. "Evet, ne var ki?" İkimiz beraber olsaydık benimle gelmesini tercih ederdim ancak şimdi ayrıyken bebek yüzünden bana yaklaşmasını istemiyordum.

"Yok, beraber gideriz," dedi ve ellerimi kurulamam için havluyu uzattıktan sonra lavabodan çıktı. Onun peşinden ben de çıktım ve yatağa sırt üstü uzandığını gördüğümde karşısındaki kanepeye geçtim.
"Türkiye'de seninle değil kadın doğuma, hiçbir yere gidemem," dedim sıkkın bir nefes verirken. "Eskisinden daha çok ilgi topluyorsun." Ve bu beni çıldırtıyordu.

Barış ofladı ve dirseklerinin üstünde hafif doğruldu. "Berlin'de gideriz o vakit."

"Berlin'e gelebileceğimi sanmıyorum," dedim tırnaklarımla uğraşırken. "Şirket beni sadece bu maç için görevlendirdi." Barış, omuz silkti. "Şirketi siktir et, benimle gelirsin." Ona küfür etmesinden dolayı ters bir bakış attığımda "Pardon," dedi tamamen doğrularak. "Çocuğa kötü örnek oluyorum, değil mi?"

Gözlerimi devirdim. "Seni bu evrede duyabileceğini sanmıyorum ve duyabilseydi bile varlığından henüz emin değiliz."  Barış'ın kaşları çatıldı. "Nasıl emin değiliz? İki defa pozitif çıktı ya!"

"O işler öyle olmuyor, Barış. Gebelik testleri yüzde yüz doğru sonuçlar vermez ve ayrıca, iki de negatif çıktı. Hiçbir şey kesin değil."

"Ha," dedi anladım dercesine Barış. Alnını kaşıdı. "Ben çocuğumuz da annesi gibi kararsız bir kişilik diye bir pozitif bir negatif çıktı sanmıştım."

"Gıcık," dedim ve suratına yanımdaki yastığı fırlattım ancak kahkahalarla gülen Barış, bu sefer kaleci görevini edinerek yastığı kapmıştı. "İyi tuttum," dedi muzipçe. "Okan Hoca'ya dönünce söylerim, ara sıra kaleye de koyar." Onun dedikleriyle bir kahkaha attım.
"Her türlü harikasın," dedim dürüstçe. Onun dudaklarına bir tebessüm yayıldı ve "Teşekkür ederim," dedi.

Parmaklarım karnıma ulaştığında "Barış," dedim dağılan dikkatini üstüme çekmek için çünkü stres içinde durmaksızın dizlerini sallıyordu. "Gerçekten hamileysem çocuğu ister misin?"

"Cevabımın kararların üstünde bir etkisi olur mu?" Olurdu ancak gerçek cevabını merak ettiğim için inkar ettim. "Sence bu dünya üstünde benim fikirlerimi değiştirebilecek biri var mı?" dedim böbürlenerek. Sen varsın, Barış.

"Yok," dedi gülerek Barış.
"Ve Sorunun tek bir cevabı var, o da evet. İkimiz şu an hangi koşullar altında olursak olalım, şu hayatta beni baba yapmasını istediğim tek kadın sendin Deren. Senin canından kanından olan bir varlığı nasıl reddebilirim ki?"
Sendin diyordu, sensin diyemiyordu. Geçmişin tozlu raflarına çoktan kaldırmış mıydı bizi de -di'li konuşuyordu?

"Sen peki? Sen anne olmak istiyor musun?" Onun ela gözlerinden gözlerimş kaçırdım ve hâlâ karnımda olan parmaklarıma baktım. Çocuklardan hoşlanmıyordum. Çok gürültücülerdi. Ve çocuk demek, sorumluluk demekti. O sorumluluğu alabileceğimi sanmıyordum ancak Barış'ın beklenti dolu gözlerine baktığımda "İstemiyorum," demek çok zor geliyordu.

"Bilmiyorum," dedim o yüzden. "Sanırım varlığından emin olamadığım için ihtimaller üstünden kesin bir karar veremiyorum."

Barış anlayışla kafasını salladı. "O vakit yarın kararını düşünmeye başlarsın."
"O konuda bir önerim var," dedim dakikalardır karnımda duran parmaklarımı çekerken. "Bebeğin varlığının seni iyi ya da kötü etkilemesini istemiyorum o yüzden hastaneye Hollanda maçından sonra gitsek, daha iyi olmaz mı?"

"Sen bilirsin," dedi esneyen Barış. Gözlerinden resmen uyku akıyordu. "Sen en iyisi uyu, ben de eşyalarımı toplarım," dedim ayaklanırken. "Sabah 9'da kahvaltı salonunda ol," dedi gözlerini ovuşturan Barış. "10 gibi de yola çıkarız." Kafamı salladım ve "İyi geceler," dedim kapıya ilerleyip. "İyi geceler."

⚽️

Sabah 8.00'de uyanmış ve lobiye valizlerimi indirip kahvaltı salonuna geçmiştim.

İçerisi neredeyse boştu çünkü saat henüz 8.30'du. Salonun ortasındaki uzun bir masayı kahvaltı için hazırladıklarından köşedeki masalardan birine geçmek istedim ancak o an "Deren," diye seslenmişti birisi.

"Gelsene," dedi Kerem el kol yaparak beni çağırırken. Onun karşısında Kerem'den daha uzun, kıvırcık saçlı biri oturuyordu. O tarafa doğru ilerlediğimde Kerem'in karşısında oturanın Altay olduğunu fark ettim ve suratıma büyük bir gülümseme yayıldı. "Selam," dedim ona dönük. "Selam Deren," dedi Altay. "Seni hangi rüzgar attı buraya?"

"İş güç," dedim sadece ve Altay'ın yanına oturmak istediğimde Kerem, yanındaki sandalyeyi çekti. "Sen buraya otur yenge." Altay, Kerem'in yenge demesine şaşırmamıştı çünkü Barış'ın sevgilisi olduğumu biliyordu. Kerem'in yanına geçtim.

"Siz ikiniz nereden tanışıyorsunuz?" dedi kaşları çatık. İçimden ofladım çünkü Barış'ın sorguları bitiyordu, kankası başlıyordu. "Soyunma odasında tanıştık," dedim rahatlıkla ve Kerem kızarıp bozarırken Altay aceleyle lafa atladı. "Yanlışlıkla!"

"O nasıl iş ya?" dedi Kerem tersçe. Sanki her an telefonu çıkarıp Barış'ı arayacak ve ikimizi şikayet edecekti. "Of, son geldiğim Galatasaray - Fenerbahçe maçını hatırlıyor musun?"

"Fener'i ağlattığımız mı, evet," dedi Kerem arkasına yaslanarak. Ona ters ters baktım. "Ulan, ben de fenerbahçeliyim."

"Of hiç girme o konulara, Barış resmen koynunda düşman besliyor."

"Hahaha," dedim. "Laf sokup durma bana, bak anlatmam." Kerem, eliyle ağzına fermuar çeker gibi yaptı ve "Anlat dinliyorum," dedi.

"İşte ben o maçın ardından Barış'ı bulmak için aşağı indim ancak aşağısı cehennem gibiydi, iğne atsan yere düşmeyecek kıvamdaydı. O kalabalıktan kurtulmak için önüme gelen ilk odaya daldım. Şansıma Fenerbahçe'nin soyunma odası denk geldi içeride de Altay vardı."

"Giyiniktim," diye ekledi Altay. "Altay beni fanlarından biri sandı ve imza için soyunma odasına dalmanın ne kadar kabaca olduğuna dair bir saat nutuk çekti. Tabi ben en sonunda dayanamadım ve patladım."

"İnan, egomdan tut memleketime kadar saydırdı," dedi gülerek Altay. "Hak ettin ama," dedim ben de gülümseyerek.

"Gençler, neşeniz bol olsun." Omzuna konan elin sahibi, Barış'tı. İçten içe kahkahalarımın sebebini merak ettiğine emindim. "Gel otur, Barış. Deren de Altay ile nasıl tanıştığını anlatıyordu," dedi Kerem. Barış, Altay'ın yanındaki sandalyeyi çekti ve kaşlarını kaldırdı şaşkınlıkla. "Siz tanışıyor muydunuz? Deren hiç bahsetmemişti."

"Utanmıştır," dedi Altay. "Neden utanacak ki?" dedi kaşları çatılan Barış. "Çünkü—" Altay'ın sözünü kestim.

"Çünkü Altay'a fanı olmadığımı kanıtlamak için senin benim için sevgilime yazarak imzaladığın formayı gösterdim ve birkaç uygunsuz laf ettim," dedim karşımda oturan Barış hariç her yere bakarken. "Ne dedin?" dedi merakla Barış. "Cık, söylemem."

"Senin bütün Fenerbahçeli oyunculara değer olduğunu, maçta kıçımızı nasıl tekmelediğini, isteseydin eforsuzca benden nasıl daha iyi bir kale—" Sandalyemi seslice itekleyerek kalktım ve bu, Altay'ı susturmaya yetti. Utancımdan kıpkırmızı olmuştum. "Gidiyorum ben," dedim. "Nereye?" dedi keyifle Barış. "Cehennemin dibine."

Barış'ın suratına muzip bir gülümseme yayıldı ve "Zaten orada değil miydik?" dedi.

Hayır, artık değildik.

Sahadakiler | Barış Alper YılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin