chapter 4

3.6K 143 50
                                    

Uykudan uyandığımda sol yanım boş, beyaz çarşaflar ise yerlerdeydi. Sabahlığımı askıdan alıp giydim ve esneyerek paytak adımlarla banyoya ilerledim. Çalmadan açtığımda kapıyı elindeki havluyla saçlarını kurulayan Barış ile göz göze gelmiştim.

"Günaydın yavrum," dedi gülümseyerek. "Günaydın," dedim esnerken. O an, üstündekileri fark ettim. Beyaz bir gömlek, mavi bir şort giymişti. "Yolculuk nereye?" Havluyu asıp banyodan çıkarken yanağımdan bir makas aldı. "Kahvaltıya gidiyoruz."

"Öyle mi?" dedim sevinçle. "Sevgilim beni nereye götürüyor?" Şifonyerden aldığı parfümü sıkan Barış, "Sevgilin seni Galatasaray Adası'na götürüyor," dedi. Suratım düştü. "İkimiz baş başa oluruz diye düşünmüştüm."

Barış suratımı adeta avuçlayıp yanağımı öptü ve "Asma suratını. Bütün yaz bizim," dedi. Kalabalık pek benlik değildi ve ada kutlamalar için tıklım tıklım olacaktı. "Gelmesem mi ben Barış?" dedim çekinerek. Barış gözlerini sabır dilercesine yumdu birkaç saniye. "Güzelim, keyfime sıkma limon, tamam mı? Bak geceyi güzel noktaladık. Başlama yine. Lütfen." Barış'ın böyle konuştuğu anlarda hep kendimi sorgularken buluyordum. Herkesin düşündüğü gibi, sorun çıkaran hep ben miydim yoksa benim alışkanlıklarım mı insanlara şımarıklık geliyordu?

Onlar için kalabalığı sevmem, soğuk karakterim, çekingenliğim büyük bir suçtu ve görüyordum ki Barış da onlar gibi düşünmeye başlamıştı. "Peki," dedim o yüzden sadece. "Peki senin dediğin gibi olsun."

Tekneyle Galatasaray Adası'na geçtiğimizde bizi kalabalık bir kahvaltı masası karşıladı. Barış Alper herkesle öpüşerek selamlaşırken ben gülümsemekle ve genel bir selam vermekle yetinmiştim. Kahvaltı masasında tanımadığım çok insan vardı.

"Nasılsın?" dedi yanımdaki Wanda. Ona içtenlikle gülümsedim. Onunlayken rahatsız hissetmiyordum çünkü Icardi ile olan çalkantılı ilişkilerinden bizim ilişkimizi eleştirmeye zaman bulamayan nadir insanlardandı. "İyiyim Wanda, sen nasılsın?" Wanda gülümsedi ve "Çok iyiyim," dedi.

"Saçların çok güzel olmuş, sen mi yaptın?" diye sordu Wanda'nın yanında oturan kızı. "Teşekkürler ama ben yapmadım," dedim elimi istemsizce balık sırtı örgüme götürürken. Örgü işini hiçbir zaman becerememiştim. "Kim yaptı? Bana da yapar mı?" diye sordu meraklı meraklı. O an, yanımda oturan ve koyu bir sohbetin içinde olan Barış'ı dürtükleyerek ilgisini çektim. "Efendim güzelim?" diye döndü bana. "Isabella'ya da bana yaptığın örgüden yapar mısın?" Barış, ona beklentiyle bakan Isabella'ya gülümsedi ve "Hay hay," dedi.

Barış yerinden kalkıp Isabella'nın saçlarını örerken ben de ikisini kayda alıyordum. "Heyt be, tam kız babası olacak adam," dedi Galatasaray'ın yöneticilerinden biri. Barış'ın suratına utangaç bir gülümseme yayıldı. "İnşallah abi," derken bana beklentiyle bakıyordu ve ben yarım yamalak gülümsedim.

"Herkese merhaba," dedi kahvaltı masasının baş köşesinde beliren Ecem. O an, elimdeki çatal bıçak dondu kaldı. Ecem, Galatasaray'ın fizyoterapistiydi ve Barış ile ayrıldığımız dönemlerin birinde ikisinin yakınlaşması manşet olmuştu. Ecem'in Barış'a olan hislerini biliyordum ve ayrı olduğumuz bir dönem gerçekleşen yakınlığı problem edecek kadar da sığ biri değildim.
Ya da sikerlerdi.

Ecem'in istifa ettiğini söylemişti Barış, yalan mıydı?

Barış'ın Isabella'nın saçını örüp yanıma geldiğini masanın altında yumruk yaptığım elimi tutmasıyla fark ettim. "Sana yalan söylemedim," diye fısıldadığında şimdilik bütün öfkemi yuttum ve kavga etmemizi bekleyen bütün izleyicileri şaşırtarak gülümsedim. "Kupayla çekinmemiştik değil mi? Gel çekinelim." Ayağa kalktım ve cebimdeki telefonu da hâlâ ayakta olan Ecem'e uzattım. "Çeker misin?" dedim gülümseyerek. "Tabi," dedi Ecem zoraki bir gülümsemeyle. Ona poz verdik. Barış'ın önündeydim ve bana arkadan sarılan Barış, bir eliyle de tuttuğum kupayı tutuyordu.

"Teşekkürler," dedim ve telefonu aldım.

⚽️

Tekneden indiğimizde arabaya binip kapımı sertçe kapattım.
"Seni öldürmek istiyorum ya," dedim Barış'a dönerek. "İstanbul'da kadın mı kalmamıştı da burnumuzun dibindekine göz diktin?"

Barış, sıkıntıyla solurken suratını sıvazladı. "Deren, son kez söylüyorum; ne Ecem ne de başka bir kız ile bir münasebetim oldu."

Histerik bir kahkaha attım. "Sanırım manşet olan görüntülerde de Ecem'in gözünden kirpik alıyordun."

"Hayır, Ecem'i kendimden uzaklaştırıyordum. Sarhoştu kör kütük. O geceden sonra da takımla ilişiğinin kesilmesini istedim zaten. Bak, seninle evlenmek nasip olma—"
Of'ladım.

"Ayrıydık, Barış. Seni birisiyle birileriyle görüştün diye suçlayacak değilim çünkü aynısını ben de denedim. Seni suçlamamın tek sebebi çev—" Barış'ın aniden elini direksiyona vurmasıyla çalan korna beni yerimde zıplattı. "Ne?" diye bana döndü. "Ne dedin sen?" Barış'ın sinirden alnındaki damar belirmişti. "Sen kiminle görüştün kızım?"

"Ayrıyken olan mevzular için kavga mı edeceğiz, Barış?" dedim sıkıntıyla. Barış ile ayrıl-barış ilerleyen ilişkimize noktayı koymak istediğim bir vakit ayrı olduğumuz bir zaman diliminde başkasıyla görüşmüştüm. "Çıldırtmak mı istiyorsun kızım sen beni? Sen ne ayrılığından bahsediyorsun? Sence biz cidden ayrılıyor muyduk lan? Sen küsüp küsüp gidiyordun, sonra tıpış tıpış dönüyordun." Saçlarını yolmak ister gibi elleriyle sıkı sıkı tuttu. "Sana yok, kimseyle görüşmedim dediğimde bu yüzden mi inanmıyordun? Kendin aynı boku yedin diye mi?"

"Konuşsana," diye bağıran Barış, koluma uzanıp beni sarsmaya başlamıştı. "Ayrıydık," dedim gözlerime dolan yaşlarla. "Seni aldatmadım, ayrıydık biz." Sesim bile titremeye başlamıştı. Barış, bedenimi sarsmayı bıraktı ancak hâlâ bir nefes uzağımdaydı. "Konuş," dedi sadece. O an, Barış'ın bütün ayrıntıları istediğini fark ettim.

"Ekim'deki ayrılığımızı hatırlıyor musun? O gün, senden cidden ayrılmak istemiştim. İkimiz de birbirimizi tanıyamayacak raddeye gelmiştik ve ben artık yorulmuştum. Sana dönmememin ya da senin bana dönmemenin tek yolu, bir başkasıydı. Üniversite'den bir arkadaşımın arkadaşıydı çocuk. Aynı seçmeli dersleri alıyorduk." Hıçkırdım. Barış pür dikkat  önüne bakıyor, benimle göz temasından kaçınıyordu.

"Onun ilk seneden beridir benden hoşlandığını, bir sevgilim olduğu için adım atamadığını öğrendim arkadaşımdan. Ona bir şans vermek istedim."

"İsmi neydi?" diye sordu dakikalardır nefes bile aldığını hissetmediğim Barış. "Özgür," diye mırıldandım. "Ne kadar süre görüştünüz? Doğrusu beni ne kadar süre enayi yerine koydun?" Tırnaklarımı avuçlarıma batırdım.

"İki ay, kasım ve aralık ayı boyunca sürdü," dedim mırıldanarak. "Ve aralık ayının sonunda yılbaşı sürprizim için seni İstanbul'a kaçırdığımda bitti sanırım," dedi Barış gülümseyerek. "Evet, seni unutamadığımı fark ettim."

"Unutsaydın peki? Unutsaydın ben döndüğümde ne diyecektin? Sen beni kafanı dinle diyip rahat bıraktın, ben de o sırada başkasına aşık oldum mu diyecektin?" Bağırmıyordu. Sanki bağırmaya mecali kalmamıştı. "Ayrıydık," dedim bir kez daha. "Ayrılıkların normalde geri dönüşü olmaz."

"Normalde," dedi mırıldanarak. "İkimizin ne zaman normal bir ilişkisi oldu ki ayrılığımızı normale indirgedin?" Kafasını salladı. "Sen ister inan ister inanma, benim şu dört yılda senden başkasına gözüm bile değmedi." Arabanın kapısını açtı. "Nereye?"
"Sigara içeceğim," dedi sadece ve inip kapıyı kapattı. Barış kaputa yaslandı ve sigarasını yaktı. Dizlerimi kendime çektim ve çenemi dizime yaslayıp onu seyre daldım. Her şeyi bok etmiştim.
Biraz sonra Barış'ın omuzlarının sarsıldığını fark ettim ve Barış, ellerini yüzüne kapadı.

Barış Alper Yılmaz, için için ağlıyordu.

Sahadakiler | Barış Alper YılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin