Chapter 27

2.5K 230 30
                                    

Hey!

Semih'e kurgu yazacağım demiştim ya nasıl bir şeyler istersiniz? Barış ile Deren'in ilişkisi gibi toksik bir şeyler mi geçmişten filizlenen bir şeyler mi?

Bol bol yorum yapmayı ve diğer kurgularıma da göz atmayı unutmayın!!! Kazılı Mezar tutar da ünlü bir yazar olursam size Barış Alper imzalı forma vereceğim söz esşeisççdöf

"Sen emin misin?" dedim sertçe yutkunup yerimde dikleşirken. Emine Hanım'ın benden özür dileyebileceğine hâlâ inanamıyordum. "Son derece," dedi suratında hafif bir tebessümle Barış. Sanırım annesiyle arasındaki buzları eritmişlerdi ve Barış bundan son derece memnundu.

Barış'tan istediği karşılığı alamayan annesi, geri adım mı atmıştı?

"Hadisene," dedi heyecanla Barış. Çok mutlu görünüyordu çünkü her şeyi yoluna koyduğunu düşünüyordu. Ama koymamıştı. Ben kindar biriydim ve bana bir kez yanlış yapan bin kez iyilik yapsın yine de o yanlışı hatırlardım. Belki Barış için sineye çekmiş gibi davranabilirdim ancak ailesiyle samimiyet kuramazdım.

Suratıma samimiyetsiz bir gülümseme kondurup hastane odasından içeri girdim. "Geçmiş olsun," dedim yatakta uzanan kadına. "Umarım şimdi daha iyisinizdir."

"Sağolasın," dedi Emine Hanım yerinde doğrulup. "Sizi de gecenin bir vakti telaşa düşürdüm."

"İnanın hiç önemi yok," dedim sahte bir samimiyetle. Önemi vardı. Doğrusu, gözüme hiç hasta görünmemişti. Benden bile sağlıklı olduğuna emindim. Eh, bir zahmet. Ben alkoliğin tekiydim. Yoldan çevirdiğimiz herkes benden daha sağlıklı çıkardı.

"Anne," dedi Barış özrü hatırlatmak ister gibi. "Gerek yok," dedim aceleyle. "Olan oldu." Barış'ın kaşları çatıldı ve "Gerek var," dedi baskın bir ses tonuyla. "Kızım," diye araya girdi Emine Hanım. "Barış, oğlum sen bizi biraz yalnız bırakır mısın?"

Barış bana baktı izin ister gibi. Kafamı salladım. "Sizi dinliyorum, Emine Hanım," dedim iki kolumu da göğsümde çaprazlayıp. Ona Emine Hanım diye seslendiğimde kaşlarını kaldırdı şaşkınlıkla ancak sözlerine devam etti.

"Senin hakkında bilip bilmeden konuşup Barış'a da senden ayrılsın diye baskı yaptığım için pişmanım." Sesi fazla kısıktı. "Seni kırdıysam cahilliğime ver, özür dilerim."

"Estağfurullah," dedim gülümseyip. "Cahil falan, böyle sözlere gerek yok. Ama bir şeyi merak ediyorum, Barış beni değil de sizi seçseydi de benden özür diler miydiniz?"

Sözlerimle beraber afalladı ve kaşlarını çattı. "Sen ne demek istiyorsun?" dedi öfkeyle. "Beni ne ile itham ediyorsun?"

"Gerçeklerle," dedim gülümseyerek. "Barış beni değil de sizi seçseydi benden özür falan dilemez, üstüne arkamdan hakaret yağdırırdınız. Şimdi ise geri adım atıyorsunuz çünkü oğlunuz bu kez sizi dinlemedi."

"Oğlum seni seçti diye mi bu cesaretin?" Sinirden suratı kırmızı seçilmişti. "Aynen," dedim sırıtışım bütün suratıma yayılırken. "Tıpkı sizin oğlunuz beni seçti diye benden özür dilemeniz gibi. Her neyse. Kavga etmek gibi bir niyetim yok. Özrünüzü de kabul ettim sayın."

Kapıya doğru ilerledim ve omzumun üstünden ona son bir kez dönüp baktım.
"Merak da etmeyin, sizi Barış'a kötülemeyeceğim. Siz de lütfen onu üzecek şeyler yapmayın. Barış'ın artık ailesi benim, bunu kabullenin."

⚽️

"Günaydın," dedim bahçede kurulu masada oturup babasıyla kahvaltı yapan Barış'a. "Neden beni uyandırmadın?"

"Gecenin köründe oradan oraya savrulduk yavrum, uykunu al istedim ondan uyandırmadım." Gülümseyip yanına oturdum ve "Afiyet olsun," dedim babasına. "Sağol kızım," dedi babası.

Barış'ın annesi elinde ekmekle merdivenlerde göründü. O eşinin yanına oturunca karşı karşıya kalmıştık. Ona bakmaktansa gözlerimi tabağıma diktim. Barış'ın masada bulduğu her şeyi doldurmaya başladığı tabağıma.

"Akşam komşunun oğlunun düğünü var," dedi Emine Hanım. "Ona bir katılıp görünsen öyle gitsen iyi olur."

"Kemal mi evleniyor?" dedi şaşkınlıkla Barış. "O benden küçük değil miydi ya?"

"Evet," dedi annesi. "Aşık olmuş, evleniyorlar işte."

"Vay," dedi ağzına pideden bir parça atan Barış. Ben de o sırada çayımdan bir yudum almıştım.

"Sizinkini ne zaman görürüz?" diye sorduğunda babası çay genzimde kaldı. Öksürmeye başladım. Barış da var gücüyle sırtıma vuruyordu. Genzime çay kaçtı diye ölmezdim ama Barış biraz daha vurmaya devam ederse ağzımdan çıkacak ciğerim yüzünden ölecektim. Emine Hanım'ın uzattığı suyu alıp yudumladım ve "Yeter," diye homurdandım Barış'a. Barış beni babasına gösterdi.

"Hanımefendiyi görüyorsun, evlilik dediğinde şalterleri atıyor. Baksana az kalsın benimle evlenmemek için öteki tarafı boyluyordu." Suratımı buruşturdum ve "Öyle değil," diye itiraz ettim. İstediğim son şey, evlilik yüzünden annesinin önünde tartışmaktı.

"Konuşmuştuk ya daha erken biz daha küçüğüz diye."

"Peh, küçükmüş. Nenem benim on altısında evlenmiş," diye itiraz etti Barış. "25 olacağım ben be, yaşlandım!"

"25 bence oldukça genç," dedim. "Evlenmek için?" diye sordu bu sefer. "Olabilir," dedim çatalımı zeytinime batırıp. "25 olduğumda evleniyoruz o vakit."

"Ne?" dedim şaşkınlıkla. "Ne evlenmesi?"

"25'de evlenmeye olabilir dedin ya, evleneceğiz hem de doğum günümde."

"Sen ne öküzsün ya?" dedim masadaki ailesinin varlığını unutup. "Evlilik teklifi bile etmeden seninle evleneceğimi mi sanıyorsun?"

"Ha, tek sorun o yani," dedi yerine iyice yayılan Barış. "Evlilik teklifi olursa okeysin o zaman."

"Olabilir," diye mırıldandım. "Kabul etmememi imkansız kılan bir teklif yaparsan."

"Oldu bil o işi," dedi elini omzuma keyifle atan Barış. "Sana aklını uçuracak bir teklif yapacağım böyle tak diye kalacaksın."

Gülümsedim ve işaret parmağımı suratına doğrulttum. "25'den önce olmaz ama!" Uzanıp işaret parmağımı öptü. "Şurada Mayıs'a ne kaldı sonuçta."

"Hmm, 10 ay kadarcık."

Sahadakiler | Barış Alper YılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin