Hi, bebiktolar.
Size bir haberim var. Semih'e de bir kurgu yazabilirim böyle daha soft olanından. Kimler ister?
Kazılı Mezar'a da bölüm attım, oraya da bir el atsanız çok makbule geçer.
O ekranda beliren ismi gördüğüm an, suratımdaki gülümseme yavaşça kayboldu. Gecenin bu saatinde neden arıyordu?
İçindeki öfkeyi mi kusacaktı Barış'a, sırf beni seçtiği için?"Noldu, yavrum?" diye sordu suratımın düştüğünü gören Barış. Ona cevap vermektense ekranı gösterdim. Ekrandaki isim yeniden kayboldu. İki kez aramıştı ve ikisinde de açmamıştık.
"İki kez aradı, indirip beni ara istersen," dedim Barış'ın benden izin beklediğini bilecek kadar onu tanıdığımdan. "Sabah ararım," dedi beni tekneye bindiğimizde indiren Barış. "Gecenin köründe konuşulacak mevzular değil bunlar."
"Sen bilirsin sevgilim," dedim sıcak bir ifadeyle. Barış, beni seçmişti ve gerisi umrumda bile değildi. "Çay yapacağım, ister misin?"
"Yok güzelim," dedi ve koltuğa yayılırcasına oturdu. İçeri girdim ve ufak mutfakta çaydanlığı bulup ocağa koydum. Çay neredeydi? Barış'ın telefonunun yeniden çaldığını işittim. Yukarı dolapta mıydı? Baktım, yoktu. Of, aşağıda da yoktu. Çayımız bitmişti. Stres altında çay içen biriydim ben ve en çok stres olduğum an, çayımız bitmişti.
"Deren!" diye bağırdığında Barış, çekmeceleri karıştırmaya devam ettim. Sonunda sallama yeşil çaylardan buldum. Sevmezdim ama idare ederdi. Barış'a da cevap vermeyecektim. Ona Allah bilir annesi ne demişti de böyle öfkeyle bağırıyordu.
"Deren diyorum," diyen Barış mutfağın kapısında belirmişti. Ona döndüm ve suratındaki telaşı fark ettiğimde içimi bir korku kapladı. "Noldu?" dedim hayretle.
"Annem... annem rahatsızlanmış."❦
Rize'deydik.
Barış'ı aslında annesi değil, onu fenalaştığı için hastaneye götüren ambulans görevlileri aramıştı. Barış, onun acil aramasındaki sanırım tek kişiydi. Ve ikimiz haberi alır almaz kendimizi Rize'ye giden ilk uçakta bulmuştuk.
Barış'ın ailesine kızgın olabilirdim ancak Barış'ı böyle bir durumda tek başına bırakamazdım.
"Baba!" diye haykırdı Barış. Yüksel Bey, koridorda bir duvara yaslanmış öylece duruyordu. "Oğlum, sen nereden çıktın?" Yüksel Bey, belli ki bizi beklemiyordu. "Baba, ambulans görevlileri aradı; annenizi hastaneye kaldırıyoruz dediler, biz de soluğu burada aldık." Barış, nefes nefeseydi. Taksiden indiğimiz gibi koşar adımlarla hastaneye ilerlediğinden ben temposuna ayak uyduramayıp tuttuğum elini bırakmış, on adım gerisinden gelmiştim.
"Merhaba kızım," dedi beni fark eden Yüksel Bey. "Merhabalar," dedim ifadesizce. "Emine Hanım'ın durumu nasıl?" Yüksel Bey'in kaşları hanımı duyduğunda çatıldı ancak hiçbir şey söylemedi. "Fena değil, sadece şekeri düşmüş ancak ablasıylaydı bu gece; kadıncağız yaşlı, anlamamış yeri göğü inletip ambulans çağırtmış." Barış'ın dudaklarından rahat bir nefes döküldü. "Şükür Allahım." Kerem Aktürkoğlu versiyonu açılmıştı.
"Çok geçmiş olsun," diyebildim ben sadece.
"İçeri peki girebilir miyiz?" dedi Barış. "Sen girdin mi? Kızlar nerede?"
"Nerede olacaklar? Yeşim, kocasıyla evinde. Yelda okulunda. Yeliz de kantine kadar indi. Kızlara haber bile vermedik, öyle büyütülecek bir mevzu değil." Yüksel Bey, elini Barış'ın omzuna koyup sıktı. "Gireceksen de gir, benden mi izin alacaksın? Sen onun oğlusun."
"Reddettiği oğlu," diye mırıldandı Barış.
Koridorun ucunda iki elinde de çay tutan Yeliz göründü. Giderek bize yaklaşıyordu. Onun da suratında babasının ki kadar sakin bir ifade vardı. İkisi de Barış'ın çeyreği kadar telaşlı değildi.
İçim mi kötüydü yoksa bir işler mi dönüyordu? Emine Hanım'ın acil aramalarındaki tek evladı, Barış mıydı? Ülkenin bir ucundaki oğlu yerine, yanı başındaki Yeşim'i neden aramamışlardı?
Kafamı iki yana salladım olmaz dercesine. Bu kadar ileri gitmezlerdi. Nereden biliyorsun? Onlarla sadece bir kez yüz yüze geldin. Barış'ın anlattıklarından biliyordum, Emine Hanım böyle bir şey yapacak biri değildi.
"Babacığım, al sıcak sıcak iç," dedi Yeliz ve elindeki çaylardan birini babasına uzattı. Yeliz, sandalyelerden birine Barış'ın suratına bile bakmadan oturdu. "Kızım," diye seslendi babası. "Kardeşine bir selam verseydin."
"Kardeşim?" dedi sinir bozucu bir gülümsemeyle Yeliz. "Benim onun gibi kardeşim yok, unuttun herhalde?" Gözlerimi devirip bakışlarımı hastane kapısına diktim. "O bizi değil de bir yılanı seçti çünkü."
"O ne biçim laf kızım?" diye azarladı babası.
Suratıma siniri bozuk bir gülümseme yayıldı ve ona dönüp "Yılan mı?" dedim. "Cidden mi? Hakaretlerin üstünde çalışmalısın." O gece de bana yılan demişti ve Barış'tan azar işitmişti ancak belli ki akıllanmamıştı.
"Yeliz, büyük falan deme—" Barış'ın sözünü kestim. "Bırak, konuşsun Barış. Eteğindeki incileri döksün. Bu bizi son görüşü olacak zaten. Bundan sonra cenazeden cenazeye belki görüşürüz." Sert sözlerim Barış'ı bile dumura uğratmış olmalıydı ki kaşlarını kaldırıp bir müddet suratıma öylece bakmıştı.
"Bak gör, biricik sevgilini," dedi Yeliz sinirle. "Ne kadar da mutlu ailemizi paramparça ettiği için. Geleceğe dair planlarını bile yapmış. Senin haberin var mıydı peki? Cenazeden cenazeye mi görüşeceğiz kardeşim?"
"Kardeşim?" dedi iki elini cebine koyan Barış. "Unuttun herhalde, senin benim gibi bir kardeşin yok. Ve cenazeden cenazeye derken Deren, iyimser bile konuştu; bence biz bu saatten sonra hiç görüşmeyiz çünkü ben hayatımdaki kadına yılan diyen biriyle ahbaplığa devam edecek kadar dalyarak bir adam değilim."
Yeliz, şok ve hayalkırıklığının harmanlandığı surat ifadesiyle Barış'a bakakaldı. "Her neyse," dedi Barış babasına dönerek. "İçeri girip halini hatrını sorup çıkacağım."
Barış, gitmeden önce elimi güç almak istercesine sıkıp bıraktı.O gittiğinde ben de kafamı duvara yaslayıp öylece durdum. Yeliz, hâlâ Barış'ın sözlerinin şokunu yaşadığından sesini bile çıkaramamıştı. Dakikalar sonra Barış, kafasını dışarı çıkardı.
"Deren," diye bana seslendi. "Gelir misin? Annemin sana dileyeceği bir özür borcu varmış."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahadakiler | Barış Alper Yılmaz
Fanfiction"Ankara Keçiörengücü'nün yıldızı Barış Alper Yılmaz, Galatasaray'a transfer oldu." Ona kariyerinin zirvesini yaşatan bu cümle, bizim ilişkimize dibi boylattı.