Chapter 21

2.3K 228 52
                                    

Beğenme Sınırı: 150
Yorum Sınırı: 50

💗

İkimiz de teknenin iki ucuna adeta kaçmış, susmak bilmeyen telefonlarımızı cevaplıyorduk.

"İki saattir arıyorum, neredesin sen?" dedi babam sinirle. "N'oluyor? Hizmetlisinden tut, asistanına kadar senin hakkında konuşuyorlar. O futbolcu çocukla beraber misin cidden?"

"Evet," dedim sıkıntıyla.

"Ne zamandır?"

"Neredeyse dört yıldır," dediğimde babam öksürükler içinde kaldı. "Hocam iyi misiniz?" diyen asistanının sesini duyabiliyordum. "Çık," dedi babam sadece ardından bütün öfkesini bana yöneltti.

"Evlenince mi haber verecektin?"

"Hayır," dedim sahte bir alayla. "İstemeye geldiklerinde haberin olacaktı."

"Geldikleri gibi de gideceklerinden tatsız bir tanışma olurdu," dedi babam ifadesizce. "Çünkü benim kızım bir futbolcuya aşık olabilecek kadar salak olabilir ancak ben tek kızımı bir futbolcuya verecek kadar salak değilim."

"Senden izin isteyen de yok zaten baba," dedim sertçe. "Sen benim tercihlerime karışamazsın. Seninle o kadar da yakın değiliz." Son derece dürüsttüm. On sene önce annemle babam ayrıldığında babam benden de ayrılmıştı.

"Öyle mi küçük hanım?" dedi insanı sinir eden bir sakinlikle. "Öyle. Belki bana biraz olsun babalık yapsaydın sana bu hakkı tanırdım." Babam siniri bozulmuş gibi güldü. "Sanırım kimin parasıyla büyüdüğünü unuttun?"

"Sana göre babalık para ile hallolan bir şey mi?" dedim inanamayarak. "Sen binlerce öğrenciye burs sağlıyorsun, onların da mı babasısın öyleyse?" Babamın sessizliğine karşı histerik bir kahkaha attım. "İşe bak, tek çocuğum sanıyordum binlerce kardeşim varmış meğerse."

"Saçmalıyorsun," dedi babam tıslayarak. "Saçmalamıyorum," dedim akmak için bekleyen göz yaşlarımla. "Babalık, sevip koruyup kollamak yanında olmaktır. Babalık, evladını her daim desteklemektir. Babalık, belki de daha önce deneyimlemediğim bir çok şeydir baba ancak bildiğim tek şey senin babalık yapmanın yanından bile geçmediğin." Onun cevap vermesini beklemeden telefonu suratına kapadım. O benim mezuniyetime bile gelmemişti ya, nasıl hesap sormak için arayacak yüzü kendinde bulabilirdi?

Gözlerimden akan yaşları silip dakikalar önce huzurla yemek yediğimiz masaya ilerleyip oturdum. Çatalı elime alıp pizza dilimindeki mısırları ayıklamaya başladım. Barış ise biraz ileride merdivenlerin oradaydı ancak konuşmasını duyabiliyordum. Sanırım telefondaki artık menajeri değildi.

"Göründüğü gibi değil, anne," dedi Barış. Onun benim sözlerime güvendiğine inanmak isterdim ancak annesini sakinleştirmek için böyle konuştuğuna emindim.
"Göründüğü gibi değil mi?" dedi daha genç bir ses. Sanırım ablasıydı. "Çocukla el ele diz dizeydiler, Barış! Sen daha neyi savunuyorsun? Gurursuz musun yoksa aldatıldığını gururuna mı yediremiyorsun?"

"Uy ne gururu ne yedirmesi?" diye bağırdı annesi. "Ortada bir gurursuz varsa uşağımı aldatan o karidur." Çatalımı pizzaya sapladım. "Sözlerine dikkat et, anne," diyebildi Barış sadece. İşin doğrusu savunması bile şaşırtıcıydı çünkü benim aksime onun aile ilişkisi daha saygılı ve sağlıklı, sevgi dolu bir zemine dayalıydı.

"Sen ilk önce etrafındaki yılanlara dikkat et, annem sözlerine daha sonra dikkat eder." Sanırım bana böyle öfke dolu olan iki numaralı ablasıydı. "Abla!" diye bağırdı Barış. "Laflarına dikkat et yoksa kalbini kıracağım." Güldü ablası. "Sen önce kendi kalp kırıklıklarını topla sonra benimkini kırarsın ablacığım."

"Sana ne lan benim kalbimden?" diye yükseldi Barış. "Bağırma ablana!" diye haykırdı annesi. Barış hararetle ellerini saçlarından geçirdi. "O da düzgün konuşsun öyleyse."

"Senin iyiliğin için konuşuyor," dedi annesi daha durgun bir sesle. "Çocuk değilim ben," dedi Barış sitemle. "Benim için ne iyi ne kötü kendim bilirim."

"Sanmıyorum oğlum," dedi annesi. Emine Teyze'nin sesi artık kızgın değil, yorgun geliyordu. "Gördüklerimiz doğrudur değildir bilmem ancak bildiğim bir şey var ki o da ikinizin birbirinizin ederi olmadığı."
Barış'ın omuzları düştüğünde titrek bir nefes dudaklarımdan kaçmıştı. "Anne—" diye itiraz etmek istedi Barış.

"Sus da bir dinle, Barış. Şu kafanın dikine gitme, bir kez olsun beni dinle."

"Anne ben seni hep dinledim."

"Şimdi de dinlersin o vakit," dedi annesi. "Koca üç yıl boyunca olana bitene kör, kulağıma gelenlere sağır kaldım ancak bu kadar yeter. O kızdan ayrılacaksın ve önüne bakacaksın oğlum, duydun mu beni?"

"Bak fotoğraflar görün—" diye açıklamak istedi Barış ancak annesi yeniden sözünü kesti. "O fotoğraflar isterse yalan olsun, benim bu ilişkiye gönlüm el vermiyor Barış. O kızdan ayrılacaksın, o kadar."

"Ayrılmazsam?" dedi Barış titreyen sesiyle.

"Ayrılmazsan anandan ayrı kalırsın." Emine Teyze, Barış'ı ailesiyle benim aramda bir seçim yapmak zorunda bırakıyordu. "O kız varsa biz yokuz."

"Anne..." dedi Barış ancak tek duyulan bip sesiydi. Suratına kapamıştı. Barış, sinirle telefonunu bir köşeye fırlattığında hangi ara aktığını bilmediğim göz yaşlarımı aceleyle sildim. "Duydun mu?" dedi bana dönen Barış. O bakışları da sesi gibi buz gibiydi. Kırk derece sıcağın altında üşüdüğümü hissetmiştim.

Hafifçe kafamı salladım ve yerimden kalktım.

"Ne yapacaksın?"

Onları, ailesini seçerse ona kızamazdım. Belki kırılırdım ancak ona karşı bir öfke duyamazdım. Barış, benim aksime sevgi dolu bir ailede büyümüştü. O annesi de babasına da benim bağlı olmadığım kadar bağlıydı. Barış'ın onlara karşı duyduğu sevgi karşılıksız da değildi. Onu ailesi deliler gibi seviyor, koruyup kollamak istiyordu.

"Cevabını çoktan bilmiyor musun?" dediğinde Barış çöken omuzlarımla beraber teknenin içine ilerlemiştim. İçeri adımladığım an, kırılan tabak çanakların ve eşyaların bitmek bilmez senfonisi başladı.

Cevap belliydi.

Barış, ailesini seçecekti.

Sahadakiler | Barış Alper YılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin