Chapter 19

2.7K 225 22
                                    

Hey.
Bol bol yorum yapar mısınız? Yorum okumaya bayılıyorum.

Ankara'ya inmiştik.

İkimizin bir bebeği olmayacağını öğrendikten sonra sarsılmış ancak Barış'ın sözlerinden sonra toplanmış, üstüne utanmıştım çünkü yol boyunca futbol takımı kuracağımızla ilgili espriler yapıp durmuştu. Ona ne kadar yalvarsam da susmamış ve beni utandırmaya devam etmişti.

Okan Hoca'ya haber vereceğim. Galatasaray'ın gelecek ilk 11'i bizden.

Sonunda suratına uyumak için aldığım boyunluğu çarpmıştım.

Ancak susmuştu.

"Selam söyle ailene," dedim Barış'ın boynundan ellerimi ayırırken. Barış, havalimanından çıkmayıp direkt Rize'ye uçacaktı. "Söylerim," dedi gülümseyerek. Onun ailesiyle yıldızlarımız pek uyuşmamıştı ve Barış da ailesine çok bağlı biriydi. Onlarla yaşanabilecek herhangi bir problemde aramızda kalmasını istemezdim ancak Barış'ın ablası ve annesi bana karşı önyargılarla doluydu. Barış, bir taraf seçmek zorunda kalabilirdi.

"Sen ne yapacaksın?"

"Ankara'daki evi boşaltacağım söylediğin gibi ve..."

"Ve yanıma taşınacaksın," diye tamamladı Barış. Kafamı salladım. Evet, onun yanına taşınacaktım. Neredeyse dört yıldır beraberdik ve onun yanına taşınmam gayet normaldi ancak söz konusu biz olduğunda normal olan her şey anormalleşebiliyordu. O evi birbirimize zindan etmemiz her daim söz konusuydu. Neyse ki Barış'ın evi büyüktü de köşe bucak birbirimizden kaçabilirdik.

"Nakliyat şirketiyle konuştum ben zaten onlar her şeyi halledecekler sen sadece paketle." Kafamı salladım. Mezuniyetten sonra yurtta kalamayacağım için apar topar kiraladığım ev zaten eşyalıydı ve evde kendime ait pek bir şey yoktu zaten o yüzden bir problem olmayacaktı.

"Seni seviyorum," dedim bir kez daha kollarımı boynuna dolayıp ona sıkıca sarılırken. "Hiç ayrılmak istemiyorum." Barış'ın ailesinin ayrıldığımızdan ya da barıştığımızdan bir haberi var mıydı? Annesi benim hakkımda Barış'a bir şeyler der ve Barış etkilenir miydi? Rize'den bana öfkeyle mi dönerdi? Bütün bu sorular kafamın içinde cirit atıyordu.

"Sadece iki gün," dedi belimdeki ellerini sıkılaştırarak. "İki günün ardından İstanbul Havalimanı'nda buluşup Bodrum'a uçacağız ardından bir yat kiralar ve gönlümüzce gezeriz." Gülümsedim ve yüzümü boynuna gizledim. Neyse ki futbolcuların hepsinin İstanbul'a ineceği düşünüldüğünden Ankara'da kimsenin gözü üstümüzde değildi. Ve buna Barış'ın sarı saçlarını gizleyen şapkaya borçlu olabilirdik.

"Hadi git," dedim ve iki adım geriye attım. "Git bir an önce yoksa ben seni bırakmayacağım ve uçağını kaçıracaksın." Barış ufak bir kahkaha attı. "Sen böyle tatlı tatlı konuşursan ben gidemem ki!" Yaklaştı ve yanağımdan bir makas aldı. "Ya Barış!" dedim isyan ederek. Yanaklarım konusunda hassastım. "Ya Barış ne?"

"Sıkma."

"Isırmadığıma dua et, kızım. Canım öyle böyle kaynamadı zaten." Barış sadece futbolda değil, sevgi gösterilerinde de hayvandı. İnsan sevgilisini ısırarak sever miydi ya? Seviyordu. İlişkimizin ilk yılı, dakikada bir kavga etmediğimiz günler etrafta ısırık izleriyle dolaşıyordum ve bu alışkanlığının azaldığını düşünmüştüm ancak ortaya çıkmak için yer arıyordu.

O sırada anons yapıldı. Barış'ın uçağıydı. "Yavrum, özle beni," dedi Barış geri geri adımlarken. "Özlerim," dedim ve elimle öpücük attım. Hayvan Barış, öpücüğümü yakalamış gibi yaptı ancak yanağına kondurmak yerine ağzına atar gibi yaptı. "Hayvan," dedim yüzümü kırıştırarak. "Her koşulda," dedi gülerek.

En sonunda koridorda kayboldu.

⚽️

Herkes Barış'ın çocukluk fotoğrafıyla yaptığı kolajı konuşuyordu. O ve babası yine lokantalarındaydı, yemek yiyorlardı. Hayranlara göre Barış, çiğ çiğ yiyordu ancak etini çok pişmiş sevdiğine emindim.

İki gün çabuk geçmişti. Barış, en ufak boşluklarında beni aramış ve hatta sesimi hoparlöre alıp bütün ailesine selam verdirmişti. Sanırım bu, halka açık barıştık mesajıydı. Tepkileri ne olmuştu acaba? Barış'a sorabilirdim ancak çekiniyordum çünkü aklının oradaki son günümüze gitmesine, üstünü örttüğümüz sorunların gün yüzüne çıkmasını istemiyordum.

"Sana inanamıyorum, bize elveda bile etmeden mi gidecektin?" dedi kapının eşiğinde elindeki biralarla dikilen Ceylan. Ceylan, yurttayken oda arkadaşımdı. İleri doğru atılıp ona sarıldım ve "Senin evine döndüğünü sanıyordum," dedim gülerek. "Sana bir hoşçakal partisi vermeden mi, hayatta olmaz!"

"Parti mi?" dedim kaşlarımı çatıp. Ceylan benden uzaklaştı ve merdiven boşluğuna doğru seslendi. "Çocuklar çıkın!" O an, üniversite hayatımda tanıdığım herkes birer birer belirdi. Hepsinin eli cips paketleri, abur cuburlar ve biralarla doluydu. Gülerek geriye çekildim ve kapıyı aralayıp onları içeri davet ettim. "Hoşgeldiniz."

Hepsi tek tek içeri girerken ayak üstü selamlaşıyorduk.

O merdivenlerden son çıkan kişi, hiç beklemediğim biriydi. Deniz Ereğli.
"Selam," derken suratında mahçup bir gülümseme vardı. "Ceylan ısrar edince ben—" Sözünü kestim. "Hoşgeldin." Açıklama yapmasına gerek yoktu. Onunla eski dostlardık ve beni Almanya'ya gitmeye ikna ettiği için de minnettardım. "İçeri geçsene."

İçeri girmeden önce saatimi kontrol ettim.

20.53

Bir saat sonra İstanbul'a uçağım vardı ancak belli ki yetişemeyecektim. Barış ile basına yakalanmamak için gece seyahat etmeye karar vermiştik ancak arkadaşlarımın sürprizi her şeyi alt üst etmişti. Barış'ı aradım.

"Yavrum," dedi açtığı an. "Hazır mısın?"

"Hayır."

"Hayır derken?"

"Sanırım uçağa yetişemeyeceğim, sevgilim. Çıkmak için hazırlanırken arkadaşlarımın sürpriziyle karşılaştım ve şimdi evde bana elveda partisi veriyorlar." Barış'ın derin bir nefes verdiğini işittim. "Öyle desene, güzelim. Sen hayır diyince ben aklımdan binbir türlü senaryo ürettim." Gülerek daire kapısının yanındaki duvara yaslandım. "Üretme üretme, söz veriyorum yarın sabah İstanbul'da olacağım. Sen önden Bodrum'a geçip tekne işini halledebilirsin."

"Tekne tatiline karar verdin ha?"

"Evet, sürekli olarak göz hapsinde olmak istemiyorum."

"Gizlenmeye devam mı edeceğiz?" Sesinin tonundan bozulduğunu hissedebiliyordum. "Eskisinden daha çok ilgi çekiyorum. Gizlemek daha zor olacaktır."

"Hayır," dedim panikle. "Gizlenmek istemiyorum. İnsanlar elbette bizi fotoğraflayacaktır, ben sadece seninle yalnız kalmak istiyorum."

"Öyle mi?" dedi sevinçle Barış. "Kalırız yavrum, seninle yalnız. Şöyle instagrama güzel bir fotoğraf atıp birlikteliğimizi de herkese bir güzel duyururuz sonra yansın roma!" Kahkaha attım.

"Deren, kızım hadi gelsene!" diye bağırdı içeriden Ceylan. "Aşkım benim gitmem gerek," dedim istemeyerek. "Git güzelim, eğlencenden olma. Ben de uçağa bineceğim birazdan." O an, aklıma dank etti. Deniz'i söylemem gerekti.

"Barış, sana bir şey daha söylemem gerek," dedim mırıldanarak. "Evet, dinliyorum." Onun da sesi bir anda ciddileşmişti. "Deniz de burada," dedim pat diye. "Deniz Ereğli."
"Biliyorum," dedi Barış homurdanarak. "Ceylan çağırmış, ben değil. O ikimizi bilmi—"

"Sorun değil," diye lafımı böldü Barış.

"Emin misin?"

"Eminim, güzelim. Canın sıkılmasın. Sana güveniyorum, gerisi önemsiz." Suratıma bir tebessüm yayıldı. "Seni seviyorum, biliyorsun değil mi?"

"Evet," dedi böbürlenerek Barış. "Ben de seni seviyorum. Her neyse. İyice aşk kuşu olduk. Bünye de alışık değil. İyice aptallaştık. Git de partinin tadını çıkar."

"İyi yolculuklar, sevgilim."

Telefonu kapatıp içeri girdim ve gönül rahatlığıyla eğlenip fotoğraflar çekinip içip dağıttım.

Ankara'ya veda ettim.

Sahadakiler | Barış Alper YılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin