"Özür dilerim, çok ileri gittim," dedim hâlâ Barış'ın boynuna sarılıyken. İç çektiğini göğsünün hareketlenmesinden fark ettim. "Söylediklerimin hiçbirinde ciddi değildim, Barış."
"Tamam," dedi Barış belimi okşarken. "Sorun değil." Suratımı gizlediğim boynundan kaldırıp kıpkırmızı kesilmiş suratına baktım. Benim de gözlerim dolarken "Sorun değil falan deme," dedim kızarak. "Seni her defasında incitiyorum çünkü kırmadan sevmeyi bilmiyorum."
"Sen beni seviyor musun ki artık?" dedi gözlerini kaçırıp. "Seviyorum," dedim ve gözlerimle etrafı kolaçan ettim kimse var mı yok mu diye. "Çok seviyorum." Barış'ın cevabını beklemeden dudaklarına kapandım. O ilk başta ne olduğunu kavrayamadan donup kalsa bile karşılık verdiğinde olaya benden daha sert girişmişti.
Nefesim nefesi olana kadar öpüştük.Nefes nefese geri çekildiğimde bu sefer gülüyordum. "Yanağımı acıttın hayvan herif." Barış öpüşürken suratımı adeta avuçlamıştı. "Sanki sevmiyorsun," dedi gülerek. "Seviyorum," dedim seni der gibi. "Ben de seviyorum," dedi Barış.
"Hadi kalkalım, geç oldu." Barış arkasındaki telden destek alarak kalkarken beni de kaldırmıştı. "Bıraksana, yürüyeyim."
"Bırak odaya kadar taşıyayım işte, saat geç ve hem son taşıdığım zamanlar olabilir." Gülerek söylediklerine kaşlarımı çatarak baktım. "Nedenmiş o?""Kilo alacaksın çünkü." Omzuna vurdum ve yerimde debelenmeye devam ettim. "Bırak ya, pislik. Senin taşımana mı kaldım?"
"Yok bırakmam," dedi daha sıkı tutarak.
"Bu saatten sonra hiç bırakmam."⚽️
Türkiye - Hollanda maçı an itibariyle başlamıştı ve ben, protokolden izliyordum.
Sinem ve birkaç futbolcunun yakını daha locadan izliyordu ancak ben buradan Barış'ı daha net göreceğim için protokolü seçmiştim. Futbolcular milli marş için çocuklarla çıkarken kameraya Barış'ın sırtı yansıdı. Futbol maçına değil de boks maçına çıkıyor gibi duruyordu.
İstiklal Marşı'nın ardından maç başladığında herkes heyecandan yerinde duramıyordu ve ben dahil herkes korkuyordu. Hollanda sürekli ataklar yapıyordu ancak hiç isabetli şut atamamıştı.
Kalemiz canla başla korunuyordu.
Barış, Van Dijk ile resmen güreşircesine mücadele ediyordu ve neden maça çıkarken boks maçına çıkar gibi göründüğünü şimdi anlamıştım.
Ferdi de sürekli olarak koşup kendi rekorunu kırmayı deniyor gibiydi.
Barış da Ferdi de yorulmuyordu.
Arda'nın kaçırdığı şutla artık heyecandan tırnaklarımı yemeye başlamıştım. Protokoldeki herkes öyleydi ve bizi 1 - 0 öne geçiren gol hiç beklenmedik birinden gelmişti.
Samet Akaydın, gol atmıştı!
"Yürü be koçum!"
"Doğru kaleye mi attı lan?"
Herkes şaşkınlık nidalarıyla seviniyordu.
İlk yarıyı, 1-0 önde bitirdik.
Barış'ın etrafına bakındığını gördüğümde beni aradığını bilerek yerimde dikleşmiş ve suratıma bir gülümseme yerleştirmiştim. Barış'ın bakışları beni bulduğunda "Harikasın!" dedim ağzımı oynatarak. Utangaç bir gülümseme yerleşmişti suratına.
İkinci yarı, hayalkırıklığıyla doluydu. Hakem, karşı tarafın yaptıklarına resmen kör kalmış ve sarı kartları cebinde tutmaya devam etmişti. Mert'e açık bir faul vardı ancak var'a bile gidilmemişti.
Maç, 2-1 mağlubiyetle bitti.
Barış, yere çökmüş Hollanda'nın galibiyetini seyrediyordu. Hakan abi ağlıyordu ve Arda hepsinin yanına uğrayıp tek tek kaldırıyordu. Hızlıca yerimden ayaklandım ve arka tarafa, Barış'ı beklemek için geçtim.
İçeri cehennem yeriydi. Futbolcular içeri girerken hakeme saydırıyorlardı. Barış'ın hararetle Semih ile konuşarak içeri girdiğini gördüm. İçeride hâlâ basın mensupları vardı. Barış'a seslensem bile duymazdı ancak Kerem beni fark etmişti.
Bana doğru gelirken suratı sirke satıyordu.
"Sen iyi misin?" dedim elimi omzuna koyup. Kafasını iki yana salladı. "Deren, nasıl iyi olabilirim ki? On dakika önce alsaydı belki de her şey daha farklı olabilirdi." Haklıydı. Montella, değişiklik yapmak için çok geç kalmıştı.
"Sıkma canını yıllar sonra çeyrek finale adımızı yazdırdık. Ben inanıyorum daha da iyi olacağız."
"İnşallah," dedi sadece. "Sen Barış'ı mı bekliyordun?"
"Evet ama beni görmedi. Soyunma odasına gittiğinde ona haber verir misin?" Kerem, gülümseyerek kafasını salladı. "Siz nasıl oldunuz? Çocuktan ne haber?"
"Sabah hastaneden randevu aldım ancak Barış bu halde gidebilir mi bilmiyorum."
"Gider gider, uçarak gider hatta sen merak etme."
"Tamam, hadi git giyin seni tutmayayım."
Kerem gittiğinde bir köşeye geçip yaslanmış, Barış'ı beklemiştim.
"Güzelim," diyen sesi duyduğumda kollarına atılmış ve ona sıkı sıkı sarılmıştım.
"Harikaydın," dedim. "Harikasın. UEFA'dan sonra gelebilecek teklifleri hayal bile edemiyorum. Canını sıkma lütfen, her şey çok güzel olacak."
Bildiğim bütün teselli cümlelerini sıralarken söylediklerimde ciddiydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahadakiler | Barış Alper Yılmaz
Fiksi Penggemar"Ankara Keçiörengücü'nün yıldızı Barış Alper Yılmaz, Galatasaray'a transfer oldu." Ona kariyerinin zirvesini yaşatan bu cümle, bizim ilişkimize dibi boylattı.