chapter 2

3.9K 166 8
                                    

...
"Ve kız sürekli Ankara'da," dedi Aylin. Barış'dan çok ilişkimizi dert edinmişti. "İstanbul'da Barış'ın ne yaptığını biliyoruz; evden antremana, antremandan maça, maçtan eve. Acaba Deren napıyor?"

Ve işte, Barış'ın aklını zehirleyen yılan kendini belli etmişti.

"Evden okula, okuldan işe, işten eve," dedim kabinden çıkarak. Aylin'in ve arkadaşının suratına büyük bir mahcubiyet yayılmıştı. "Deren—" Gülümsedim. "Deren ne? Senin benimle alıp veremediğin ne anlıyorum Aylin," dedim yanındaki arkadaşını süzerken. "İnan çok iyi anlıyorum." O sırada lavobonun kapısı birkaç kez tıklatılmış ve açılmıştı. İçeri giren Barış'tı. "Nerede kaldın kızım ya? Bir şey oldu sandım," dedi yanıma ilerlerken. Seyircilerimiz olduğundan suratımdaki gülümsememle elini tuttum.

"Kızlarla lafa dalmışım Barış. N'oldu, gidiyor muyuz?" Barış'ın bile bu tavrıma şaşırdığı açıktı ancak jetonu az köşeliydi ki çabuk kavradı. "Henüz değil," dediğinde suratımdaki gülümseme bozulmasın diye uğraştım. "Gitmeden bir veda fotoğrafı çekineceğiz, sonra." Kafamı salladım ve Aylin'e dönüp "Görüşürüz, Aylin" dedim. Yanındaki kıza baktım. "Sana da görüşürüz, her kimsen." İkimiz el ele çıktık lavobodan ve kalabalığa karıştığımızda elini bırakmak istedim ancak Barış'ın cevabını daha sıkı tutmak oldu. "İçeride n'oldu?" Omuz silktim. "Ne olacak? Yine dedikodumuz dönüyordu."

Sıkıntılı bir nefes verdi. "Ne diyorlardı?" "Geceni yine burnundan getirmişim," dedim homurdanarak. "Yalan konuşmuyorlarmış," dedi sol eliyle sakalını sıvazlarken. Öyle mi dercesine kaşlarımı kaldırdım ve suratıma bir gülümseme kondurup "Ve başka ne dediler biliyor musun?" dedim. Barış, ne dercesine tek kaşını kaldırdı.

"Senin İstanbul'da ne yaptığını biliyormuşuz; evden antremana, antremandan maça, maçtan eve." Barış kafasını sallarken suratına alık bir ifade yayılmıştı çünkü konuyu nereye çekeceğimi anlayamamıştı.
"Ve fakat Deren'in Ankara'da ne halt yediğini bilmiyormuşuz," dedim elimi ağzıma şaşırmış gibi kapatırken. "Acaba Deren, Barış'ın arkasından ne işler çeviriyor?"

Barış, sinirle ellerini saçlarından geçirdi. "Aylin'le konuşacağım ya da Kaan'la. Senin hakkında kimse böyle konuşamaz." Histerik bir kahkaha attım ve Barış gitmek için hareketlendiğinde kolunu tuttum.
"Senin bin kez imasını ettiğin şeyi insanlar bir kez ima etti diye mi bu sinirin? Onlara da bu düşünce özgürlüğünü sen tanımadın mı ulu orta bana aldatma imaları yaparken ha? Sen istediğini ima edebilirsin ama onlar edemez, neden? Yoksa Barış Alper'in aldatıldığı bir ilişkiye devam etmesi çevresi tarafından hoş karşılanmaz mı?"

"Sus!" diye bağırdı birden. İrkilmemle beraber kolundaki elimde kayıp düşmüştü. "Tabi, paşam—" İkimiz de birbirimize girmeye hazırken "Çocuklar!" diye seslenen Kerem'le durgunlaşmıştık. Hangi ara yanımıza gelmişti, anlamamıştım bile. "Yeter bu kadar. Evinizde devam edersiniz."

Barış, yanımızdan geçen garsonun tepsisinden bir votka kokteyl aldı. "Kerem, abi sen Deren'i locaya götür hemen geliyorum ben." Kaşlarımı çattım. "Nereye?"
"Cehennemin dibine," dedi sinirle. "Zaten orada değil miydik ya?" dedim alayla. "Te allahım ya! Kızım demedin mi video çektiler diye? Senin isteğin üzere gül cemalini kimse görmesin diye gidip videoyu sildireceğim menajere."

Sinirli de olsam Barış'a gülümsedim. "Teşekkürler," diye fısıldadım. Barış'ın da suratına bir gülümseme yayılmış, az uzakta olduğundan elini öpüp bana sallamıştı. Güldüm ve kapar gibi yaptım. İkimizi izleyen Kerem ise yanımda sabır çekiyordu.

"Tımarhaneliksiniz, yeminle!"

Biliyordum. Hikayenin sonunda ya birbirimizi iyice delirtecektik ya da iyileştirecektik.

Sahadakiler | Barış Alper YılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin