Çevresi tarafından kaptan olarak tanınan Ali Cihan Gencer aslında kod adı Kavur olan bir Milli İstihbaratçıdır. Yedi yıldır Kod adı Çaykara olan Balca ile yazışmaktadır. Mesleklerinin gizlilik ilkesi yüzünden özel hayatlarına, fiziki görünüşlerine y...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
27. BÖLÜM CEHENNEM
Bir bebeğin ağlama sesi hiç bu kadar rahatsız edici olmamıştır. Tam bir saattir aralıklı olarak devam eden bu durum yüzünden gözlerimi açmamak için kendimle savaşıyordum. Çocukları severdim ama ağlamaları hem acı çekmeme neden oluyordu hem de öfkelenmeme... Derin bir nefes aldım ve yüzüme gelen saçları elimle geriye doğru tarayarak gözlerimi araladım.
Otobüsün cılız mavi ışıkları gözlerimi bir anlığına alırken puslu görüntünün dağılmasını bekledim. İşte oradaydı. Solumdaki koltukta oturuyorlardı. Sarışın, henüz bir yaşında bile görünmeyen, ağlamaktan moraran bebek genç annesinin kucağında kendini yere atmak ister gibi kıvranıyordu. Bir sorunu olduğu o kadar belliydi ki. Bardak gözünde biberonu ve suluğu vardı. Emziği boynunda asılıydı. Zavallı annesi çaresizce onu susturmanın her yolunu deniyordu ama başarılı olamıyordu.
Bebekler konusunda tecrübe sahibi değildim. Kendi kardeşimin bebekliğine bile çok az şahit olmuştum. Ona ve kendime yardımcı olabilmek için önerebileceğim bir şey bilmiyordum. Gaz sorunsalı olsaydı şu ana kadar çoktan çözülmüş olması gerekirdi. Bebeğin sesleri kendini yırtıyormuşçasına yükseldiğinde ve yüzü daha çok morardığında sonunda dayanamayacağımı hissettim ve koltukta onlara doğru döndüm.
Oğlu gibi sarışın olan genç kadının gözleri neredeyse ağlayacakmış gibi, çekinceyle gözlerime çevrildi. Ne yani, diğerleri gibi homurdanacağımı ya da ona kızacağımı falan mı düşünüyordu? "Yardım ister misiniz?" Hiç bilgim olmasa da bir şeyler yapmam gerekiyordu değil mi?
"Bilmiyorum," dedi kadın çaresizce. "Her şeyi denedim ama susmuyor. Ne olur kusurumuza bakmayın." Bunu otobüstekilere bakarak söylemişti. Fakat kimsenin umurunda değil gibiydi. Adamın biri ön taraftaki koltuğunda, açık olan okuma ışığının altında gazetesinin sayfasını hıncını alırmış gibi hızlı ve sesli bir şekilde çevirdi. Birileri dayak istiyordu. Çünkü yanımdaki kadının yüzü bununla daha da düştü. Ne bekliyorlardı? Çocuğunu pencereden dışarıya atmasını mı? Özrünü bile kabul edemiyorlar mıydı?
"Kucağıma almama izin verir misiniz?" diye sordum.
"Çocuklardan, özellikle bebeklerden pek anlamam ama yabancı birinde olmak, onun dokunuşlarını hissetmek ona iyi gelebilir. Elbette aksi de olabilir ama farklı bir dokunuşun neler yapabileceğine bakalım. Olduğu yer onu bunaltıyor olabilir." Kadın o kadar çaresizdi ki söylediğimi asla ikiletmedi ve bebeğini hemen dikkatlice aramızdaki koridora doğru uzattı. Onu temkinli bir şekilde tutup kucağıma oturttum. Başta ağlamaya devam ederken, sıcaklamış gibi nemlenen saçlarını avucumla geriye tarayıp biraz başının üzerine üflediğimde hıçkırıkları içli seslere dönüşerek alçalmaya başladı. Diğer elimle tişörtünü havalandırdım ve oraya da üfledim. "Şu an bir otobüsteyiz. Buradaki herkes yabancı ama istersen tanışabiliriz." Sesimin onda nasıl bir etkisi olacağını bilmiyordum ancak bebekler bundan hoşlanırdı değil mi?" "İsmim Balca. Benim de senin kadar olmasa da küçük bir kardeşim var. Çanakkale'de kaldı. Onun da adı Aylin Nazlı. Ya seninki ne?"