park jimin's normal lifeHayat, en iyi öğretmendir derler. Herkes hayatta gitmek istediği bir yere, kazanmak istediği zamana ve yapmak istediği şeye yaşayarak ulaşır.
Önce hayatınızın bir anlamı olması gerekir. Bir hedef belirlemeniz lazımdır. Bunu size genelde hayatınızdaki yan roller tavsiye eder ya da öğretir. Anne, baba, abi, abla, arkadaş, komşunun çocuğu, belki de hayali arkadaşınız.
Sonunda birilerinden destek alarak neler yapmanız gerektiğine karar verirsiniz ve ilerlersiniz. Fakat korkmayın, burada bu yaşıma gelene kadar her şeyimi tek başıma yaptığıma dair bir tirat söylemeyeceğim.
Ben de gayet sıradan bir insanım, kendi hayatımın baş rolü olarak hayatımı yaşıyorum. Ben de birçok konuda ailemden ve arkadaşlarımdan hatta komşu çocuğundan yardım aldım.
Annem bana her zaman 'bir hedefin olmalı' derdi. Babam da 'hayallerinin peşinden git' derdi. Oldukça sevimli yetişkinler oldukları doğru. Hiçbir zaman aile baskısına maruz kalmadan, hatalar yaparak, doğrularımda tebrik edilerek, normal ve sıradan bir hayat yaşadım.
Söyledikleri gibi, bir hedef belirledim. Küçükken bir televizyon kanalında şarkı söyleyen çocuklara özendim. Fakat o yarışmalara katılacak cesareti kolayca bulamadım. Önce çalışmam ve en mükemmeli olmam gerekliydi. Ben de yapmam gerekeni yaptım.
Ailem bu konuyu bir hobi olarak görmemi öğütlemek yerine bana destek vermeyi tercih etti. Bana şan dersleri aldırdılar, enstrüman eğitimi aldırttılar, sağolsunlar, hiçbir masraftan çekinmediler.
Bu hayal de, böylelikle büyüdükçe büyüdü. Artık gözümün önünde büyük bir resim vardı. Evet, odamda, yatağımın tam karşısındaki duvarda asılıydı o resim. Yalnızca on iki yaşındayken çizdiğim komik bir resimdi. Büyük bir sahne, milyonlarca insan, parlak bir sahne ışığı ve en önde tek başıma ben.
Tektim, seviliyordum ve yeteneğimle ön plana çıkıyordum.
Bu iş, sanatçı olmak, benim en büyük ve pek de gizli olmayan hayat gayemdi.
"Ağaç oldum, biraz daha beni bekletirsen fotosenteze başlayacağım."
Her şeyin komik bir lise draması gibi görünmesine sebebiyet veren arkadaşım Namjoon, her zamanki sarkastik tavrından ödün vermemişti. Bugün okulumdaki ikinci yılımın ilk günüydü. İlk günün adetidir diyerekten, biraz özenmiştim. Namjoon o nedenle biraz beklemiş olabilirdi.
Evden benden önce ayrılan ailem sebebiyle kapıyı arkamdan çekip kapattıktan sonra kilitlemiş, Namjoon'un söylenmelerine abartılı göz devirmeler vererek yürümeye devam etmiştim.
Neyseki, pek sevgili arkadaşım Namjoon'un arabası vardı. Ön koltuğa yerleşirken arka koltukta elindeki telefondan her zamanki gibi oyun oynayan Seokjin'e selam vermiş ve ondan oyunu kaybettiği için bir küfürle karşılık almıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hardest level of music [yoonmin]
Fanfiction"Anlasana Park Jimin, seninle benden başka kimse uğraşamaz, arkadaşım bile." • "Gurur kelimesi ağzına hiç yakışmıyor Min Yoongi." Onun gibi alaycı bir sırıtmayı yüzüme yaymış ve bu kez de ben yüzümü ona yaklaştırmıştım. Ancak ben yanağımı yanağına d...