chapter six

147 33 192
                                    



the bet

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




the bet


Hayatım bitmişti.

Küçük bir iddia için neden bu kadar yıkıldığımı sorguluyorsanız eğer, Min Yoongi'yi tanımadığınız içindir.

Min Yoongi benim kişisel şeytanlık görevimi üstleniyordu. En iyi zebaniler sayfasından Tanrı özel olarak onu benim başıma bela olması için göndermişti.

Şimdi ise, o zebaninin avuçlarına düşmüştüm.

Tam bir yıkıktım.

Pazar akşamı bana mesaj atmış ve sabah sekizde evinin önünde olmamı söylemişti. Şimdi burada, mutsuz bir şekilde evinden çıkması için onu bekliyordum. Zili çalmaya bile korkmuştum.

Sonunda kapı açılıp içeriden çıktığında bana sırıtarak kapısını kapayıp kilitlemiş, yanıma gelirken araba anahtarını bana fırlatmıştı. Havada yakaladığım anahtarla ona bakmaya başladığımda kapı önündeki arabayı işaret etmişti. "Ne duruyorsun? Bugün kişisel şoförüm olacaksın, hadi."

"Yalnızca bu kadar mı?" Saf saf sorduğumda yalnızca bu kadarla sınırlı kalmayacağını çok iyi biliyordum aslında. Bana şeytani bir gülümseme verirken arka koltuğun kapısını açıp binmişti. Ben de şoför koltuğuna geçtiğimde, "Neden arkaya oturdun?" diye sormuştum.

"Şoförüm sensen, neden ön koltukta oturayım?"

Paşam sanırsın bana dünya yıldızıydı. Megalomanın tekiydi, beni öfkelendiriyordu. Derin bir nefes verip yanımda olmasındansa arka tarafımdaki koltukta yer almasına şükretmiş, arabayı çalıştırmıştım.

Okula doğru sürmeye başladığımda, "Şuradan telefonumu bağla ve bir müzik aç." diye arkadan telefonunu uzatmıştı. Araba kullanırken şoförün rahatsız edilmesinin çok yanlış şeylere sebep olacağını arkadaşa kimse söylememişti sanırım?

Telefonu alıp arabaya bağladıktan sonra ona yeniden uzatmıştım. Bana gıcıklık olsun diye, partide dans ederken kullandığım müziği açtığında ona dikiz aynasından kötü bir bakış atmıştım.

Beni fark edip sırıttığında, "Aa, ne tesadüf ama!" demişti. "Bu senin uğruna sipastik hareketler yapıp bana yenildiğin şarkı değil mi?"

"Ben performansımı bitirdiğimde gayet eğlenerek beni alkışlıyordun ama? Şimdi de böyle konuşuyorsun. Ne kadar iki yüzlüsün." Ona homurdandığımda bana kaşlarını çatmış ve "Şşh." demişti. "Ben ne diyorsam doğrusu odur. En azından bugün için senin açından öyle. Ben ne dersem diyeyim ikiletmeyecek ve hep bana hak vereceksin, anlaştık mı?" Sevimli bir ses tonu kullanarak mala anlatır gibi anlattığında mecburen kafa sallamış, onu onaylamıştım.

"Bir de." Müziğin sesini kısıp devam etmişti. "Sana emir verdiğimde bana 'Emredersiniz efendim.' tarzında şeyler söyleyip önümde eğilirsen çok memnun kalırım. İyi bir kölenin tadı ancak böyle çıkar."

hardest level of music [yoonmin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin