Uzun süren ısrarlarımıza rağmen Koray ve Soner abim bizi dinlememiş ve restorana götüreceklerini söylemişlerdi. Şimdi ne mi oluyordu? İstemsizce arabada kollarımı göğsümde bir-birine bağlamış hemen restorana varıp kısa bir süre sonraysa eve gitmeyi diliyordum.
"Tamam çocuklar, sadece kısa bir süre restoranda kalıcaz asmayın artık suratınızı" Koray abimin şoför koltuğunda aynadan bize bakarak konuşmasıyla hemen söylenmeye başlamıştım.
"Ya benim restoranda ne işim var? Şimdiye kadar restoranamı gittim ki şimdide gideyim? Şimdi ne güzel odama geçip uyuyacaktım. Vaktimi çalıyorsunuz şuanda."
Kısa söylenmemin ardından arabada sessizlik oluştu. Yanlış bir şey mi söylemiştim acaba?
"Kaan...sen şimdiye kadar hiç restorana gitmedin mi?" Gerçekten bu ailede anlama sorunu vardı. Bundan emindim artık. Ya demin söylediğim şeyden bunu anlamak zor muydu?
"Gitmedim ama şimdi gitmek zorunda kalıyorum" Soner abime verdiğim kısa cevaptan sonra bakışlarım sol tarafa döndü. Yağızda benim gibi kollarını göğsünde birleştirmişti. Kimin kardeşi be.
Her neyse. Çocukça davranan biri o. Ne olursa olsun Canın yerini tutamaz.
Bir kaç dakikanın ardından araba büyük bir restoranın önünde durdu. Her ne kadar istemesem de arabadan indim. Koray abi ve Yağız bizim yanımıza geldiklerinde çok beklemeden içeriye geçtik. Anında her kesin bakışları bizi buldu. E normal tabii. İki tane basketbol takımı ve iki tanede aşırı havalı olucak şekilde spor giyinen adamlar gördüklerinde bakmamaları garip olurdu zaten.
Bu bakışlar beni rahatsız ederken hemen yüzümü yere çevirdik. 'Ne varki bakıyorsunuz? Hiç basketbol takımı giyen adam görmediniz mi?' diye sormak istesemde hiç bir şey konuşmadan cam kenarındaki masaya doğru giden abilerimi takip ettim.
Cam kenarındaki masaya geçtiğimizde Soner abim "Ee? Ne yemek istersiniz?" diye sordu.
"Bir dakika...yoksa..." Koray abimin söylediklerinden hiç bir şey anlamayıp Soner abime baktığımda başını olumlu anlamda sallayıp "evet. Hesap bende." dedi. Koray abim çocuk gibi ellerini sevinçle bir-birine vurduğunda hepimiz kimsenin dutmayacağı bir şekilde kıkırdamıştık.
***
Koray abimin söz verdigi gibi yemeğimizi yedikten sonra kalkmış ve eve dogru yol almıştık. Aslında her ne kadar gelmek istemesem de iyi gelmişti bana. Hava almış oldum işte.
Arabada hökm süren rahatlatıcı sessizligi Koray abinin sesi bozmuştu. "Yağız takımınla antrenmanlar yapıyoruz ve sen geri kalıyorsun. Yarın sende geliceksin antrenmana. Takım kaptanı olarak takımı aksatamazsın."
Yağız başını yasladığı camdan çekip baygın bakışlarla "tamam" dedi sadece. Sonraysa yeniden başını cama yasladı. Bende yorulmuştum açıkcası. Üzerime yorgunluk çökmüştü.
Başımı cama yasladığımda gözlerim yavaştan kapanmaya başlamıştı. Her ne kadar gözlerimi açık tutmaya çalışsam da sonunda tamamen kapanmıştı.
***
Yazarın anlatımıyla
Büyük evin önünde durduklarında ikiside arkaya baktı fakat gördükleri kafalarını cama uaslamış aynı pozisyonda uyuyan iki minik beden olmuştu.
Koray Sonere dönerek "uyandıralım mı yoksa taşıyalım mı?" diye sordu fısıltılı sesiyle. Soner gülümseyerek "taşıyalım kardeşim" dedikten sonra Korayda gülümsemiş ve arabadan inmişlerdi. Koray arka kapıyı açıp Yağızı kucağına alırken Sonerde Kaanı kucaklamıştı. İki küçük bedende ilk önce mızmızlanmış ve sonraysa yüzlerini abilerinin göğüslerine gömerek uyumaya devam etmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyük Değişim
Horrorailesi tarafından sürekli şiddet gören Kaan ailesinin aslında öz ailesi olmadığını öğrenir. Acaba gerçek ailesi onu kabul edecek miydi? Veya o gerçek ailesini kabul ede bilecek miydi?