Yeni Kurgu✨️

72 3 7
                                    


Karanlıktayım. Bedenim karanıktaydı, ruhum karanlıktaydı, ve kalbim; o hala dünyanın aydınlık tarafında bi şeylerin onu aydınlatmasını beklese de karanlıkta olduğunu biliyordu.

Şimdi ise aydınlıktayım, ruhum ölü bi kadının gördüğü o beyaz ışığın içinde hapsolmuş, bedenim fazla ışıkta kusurlarını bir bir göz önüne sermiş ve kalbim; o ise umduğu aydınlığın onu karartabileceğini hiç hesaplamamış.

Ben karanlıkta değildim. Ben aydınlıkta değildim. Ben Karanlıktım. Işığın geldiği an kusurları ortaya çıkan benliğine döndüğünde kendini kusursuz sanan bi zavallıydım ben.

"Yemeğini ver. " kısık sesini duyduğum korumanın ses tonunu zihnime yerleştirirken gözlerimi kıstım. Bi yıl ikinci ayımdı, kocaman bi deponun etrafına yaptıkları demir parmaklıkların içindeydim, bir yıl iki aydır ölüyordum, bir yıl iki aydır hayallerimi tek tek siliyordum kafamdan, bir yıl iki aydır öğrendiğim her kelimeye yabancılaşıyor konuşan birini anlamakta zorluk çekiyordum, bir yıl iki aydır yok oluyordum yavaş yavaş.

'Canım acıyor.' Kısık sesim henüz bana bile ulaşmazken kapıdan tepsiyle giren adama baktım. Bi şeyler yapmam gerekiyordu, son şansım değildi ama burda geçireceğim bi dakikaya dahi tahammülüm yoktu.

İlk kez denemiyordum kaçmayı, sayısız denemiştim 'ilk değil, son da olmayacak. ' dudaklarım yana kırıldı uzun zaman sonra, burda kaldığım sürece kafayı yiyene kadar denemeye devam edecektim.

Iki gün önce gelen adamın cebinden gizlice aldığım ilaç dolu enjektörü kolumun arkasına saklayıp bana yaklaşan adamın farkedemeyeceği kadar doğruldum. Adam bana biraz daha yaklaştığında gözlerimi kapadım.

'Yarım dakika sonra parmaklıklardaki elektirik gidecek, adam yanıma gelir gelmez ilacı vermem lazım o bayıldığı an onu dışarı taşıyıp elektirik parmaklıklara yüklenmeden dışarı çıkmam lazım.' Hızlıca kafamdan geçen herşeyi bi de dile döktüğümde adam bana çoktan yaklaşmıştı bile.

Gözlerimi kısıp onu inceledim, cılız sayılmayacak ama fazla kilosu da olmayan bi adamdı başındaki şapkayı yüzüne kadar indirmiş yine yüzünü görmeme engel olmuştu, burada yüzlerce hatta belki binlerce adam vardı ama kimse kimsenin yüzünü görmez sesini dahi duymazdı. Bende görmemiştim bu güne kadar hiçbirinin yüzünü.

Karşımdaki adam artık daha da yaklaştığında 'Üç' diye mırıldandım, adam bi adım daha yaklaştı bana 'iki' yutkundum 've bir' ışıklar bi anda söndü etraf bi anda karanlığa büründü adamın gözlerinin alışmasını beklemeden ona doğru atılıp hamle yapmasına izin vermeden enjektörü saplayarak ilacı verdim.

Gözleri kayan adamın dibinden ayrılmadan düşmemesi için elindeki tepsiyi kavradım. Yanımdaki adam 3 4 saniye gibi kısa bi sürede yere yığılmıştı. 'Şu andan itibaren 4 dakikan var. ' tekrar kendi kendime konuşup yanımda duran adamın üzerini çıkardım, kendi üstümü çıkarmadan onunkileri giydim hızlıca, "üç dakika beş saniye " kuruyan dudaklarımı yalayıp adamın kafasındaki kepli şapkayı aldım ve kafama taktım gözlerim yerde yatan adamın yüzünü bulduğunda daha dikkatli bakıp hafızama kazıdım yüzünü unutmayacaktım, yemin ediyorum bu yüzü paramparça edene kadar bana yaptıkları hiç bi şeyi ve bu yüzü unutmayacaktım.

Adama son bi kez daha dikkatlice bakıp daha fazla oyalanmadan çıktım parmaklıklardan. Şimdi işin en kolay kısımındaydım, yavaş yürüdüğüm depoda hızlanmaya gerek duymadan kepli şapkayı biraz daha indirdim aşağı. Kurtuluş biletimi kendim kesmiştim, belki son değildi ama ilk defa sona bu kadar yakındım. Her şey bitiyordu ve artık herşey yeni başlıyordu.

Adımlarımı acele etmeden parmaklıkların ardına çıkardım, ve yine aynı yavaşlıkta deponun dışına doğru yürüdüm. Uzun zaman sonra ilk defa bu kadar gevşeyen bedenime daha hızlı hareket etmesi için komut göndersem de mantığımı es geçerek daha da yavaşlattım adımlarımı.

Şu andan itibaren risk yoktu, burdan çıkınca güvenlik nedeniyle kimse birbirinin yüzüne bakmazdı ve benim hızlanarak bedenimi yormam saçmalıktan başka bi şey değildi.

'Kurtuluyorum.' Dedim dudaklarımı hareket ettirerek ama ses çıkarmadım. Burdan bi yıl iki ay sonunda kurtuluyorum ama oyunu bitirmiyorum. Kafamı yana yaslayıp kütlettim, göz ucuyla arı gibi koşuşturan adamlara baktım. Tahmin ettiğim gibi herkesin başı eğik birbirlerine göz değdirmeden onlara verilen işleri yapıyorlardı.

Adımlarımı az öncekine oranla hızlandırıp çıktım kocaman binadan, uzun zaman sonra gördüğüm gece bedenimin ürpermesine neden oldu ama tepkilerimi daha sonraya saklayıp benimle beraber çıkan on yedi kişiyle beraber tellerle örgülü çıkışa yürüdüm.

Hava soğuktu, kış mevsimindeydik hatta kar yağmaya başlamıştı. Düğüm olan boğazımı temizleyerek kafam önümde takip ettim önümdeki adamı, buradan çıktıktan sonra vakit kaybetmeden kendime saklanacak bi yer bulmam gerekiyordu, uzun süre bi yerde kalamayacağımı bilsem de en azından 2 gün dışarıda dolanmamam lazımdı.

Önümdeki adam birden durduğunda bozuntuya vermeden bende durdum. Ne olmuştu şimdi, şapkanın ardından çatılan kaşlarımı biraz daha çattım kafamı çok az uzatıp yaptıkları şeye baktım. Parmak izi okutuyorlardı, bedenim tedirginlikle gerilirken az önceki adamın eldivenlerine baktım.

Bunu tahmin etmiştim, buraya girerken hepimizin parmak izini boşuna almadıklarını biliyordum ama tedbir için elimden gelen tek şey bana yemek veren adamın eldivenini ters çevirip öyle giymekti. Olurunu ve ya olmazını bilmiyordum önümdeki adam da eldivenini çıkarmadan okumuştu ve bu demekti ki herkesin eldivenlerinde parmak izi mevcuttu ama düşündüğüm gibi olmazsa ve yakalanırsam yapacağım şey basitti koşarak uzaklaşacak ve tepemizde bekleyen keskin nişancının beni vurmasını bekleyecektim.

Ölüm yakınımdaydı, ölüm nefesimin kesildiği yerde başlıyordu ve benim nefesimin kesilmesi an meselesiydi.

Yutkundum, sıra bana gelmişti telaşlandığımı belli etmeden aşırı sakin bi şekilde kafam eğik eldivenin içinde kalmış parmak izini okuttum. Bedenim yay gibi gerildi, üç deyince koşmaya başlayıp bedenime gelecek bi kurşun tanesiyle savaşımı bitirecektim. 'Bir' diyerek ses çıkarmadan dudaklarımı oynattım, elimi yavaşça parmak izi tarayıcısına koyduğum anda farkettrimeden sağ ayağımı bi adım öne attım, parmağımı çektiğim anda bitecekti bu iş.

Kendimi koşmaya hazır hissettiğimde yavaşça derin bi nefes aldım ve çektim parmağımı, ekranda anlık yanan yeşil ekran ve az önceki adamın yüzü çıktığında bozuntuya vermeden düzgün ve orta hızla bi kaç adım attım, kalbim ağzımda küt küt atarken titreyen dizlerimi kontrol etmekte zorluk çekiyordum. Nefesim bedenime yetmiyordu, vücudum titremeye başlamıştı, ama başarmıştım. Bir yıl iki ayın ardından o bataklıktan kendimi sıyırmıştım.

Bitmişti işte, bu saatten sonra nasıl saklanacağımı bilmiyordum. Kimden yardım isteyeceğimi, kime gideceğimi, elimde tek bi isim vardı. Tek bi isim... Şu saatten sonra birine güvenmek yapacağım bi hata değildi ama bunlarla tek başıma başa çıkmam imkansızdı. "Halledebilirim. " diye mırıldandım. Halledebilirdim. Şimdilik yapmam gereken tek şey hızlanmak ve onlar yokluğumu farkedene kadar saklanacak bi yer bulmak.

-------------

Merhabaaaaa, yepyeni bir kurgu ile karşınızdayım. Tanıtımı bu şekilde düşündüm nasıl buldunuz?

Lâl bittikten bir kaç hafta bölümlerini yayımlamayı düşünüyorum, yani biraz daha zamanımız var ama onun için çok heyecanlıyım. Bu arada Lâlin karakterlerini instagramda (kamelya832) paylaşmayı düşünüyorum ama isterseniz eğer burada ayrı bir bölüm olarak da paylaşabilirim. Karakterleri daha çok yazdıkça oturtuyorum kafamda şu an Ediz, Lâl, Ateş, Yiğit belli ama kalanını hâlâ arıyorum. Yani ben instagrama bakmam diyenleriniz varsa eğer buraya yazması yeterli hepsi kafamda oturduğunda burada da paylaşabilirim.

Bu kadarcıktı, yorumlarınızı çook merak ediyorum. Umarım beğenirsiniz sizi seviyorumm🫶🏻.

LÂLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin