En azından saçma sapan bir berdel yüzünden bir araya geldiğim adamla sabah kahvaltısı yapabileceğimizi düşünen aptallığıma güldüm. Ben aptal değildim ama dün gece duyduğum o çığlıklar şimdi hiç anlamadığım adamın dudaklarından döküldüğüne emindim ve ne yaptığımı fark ettiğimde tezgaha koyduğum tepsiyle gözlerimi kapattım.
Ben ona acımıştım, ben birine acıyarak bakma gafletine düşmüştüm ve aslında beni düşünme diyen adamın ona acımak gibi bir hata yapmamam için uyardığını fark ettim. 'Gideceksen kapıdan çık' demişti. Gitmemi umursamıyordu ya da ona yardım edip etmeyeceğimi, çünkü o yalnızlığa alışıktı. Ortada kurban falan yoktu, kurban rolüne girmekle hata yapan bendim.
Acı acı çalan telefonumun sesiyle mutfaktan çıkıp kalmak için seçtiğim odaya girdim, yatağın üstüne bıraktığım telefonu açıp odadan çıktım.
"Kuzum" diyen annemin sesiyle gözlerim yandı ama sesimi olabildiğince sakin çıkarıp "Efendim annecim" dedim.
Sesimin burukluğunu anlamış mıydı bilmiyorum ama endişeyle "Bir şey olmadı demi yavrum?" diye sordu.
Sanki görebilir gibi başımı iki yana sallayarak mutfağa girdim. "Bir şey olmadı annem, gayet iyiyim. Korktuğunda olmadı, dediğin gibiymiş beni istemedi. Konağa kahvaltıya çağırmışlar oraya gidecektim."
Annemin rahat bir nefes verdiğini duyabiliyordum. "İyi kızım iyi, eşinin ailesiyle aranı iyi tut ki seni sevsinler."
Anne benim ailem sizsiniz, ben eşimin ailesini istemiyorum dememek için zor durdum. Gidebilir miydim? Şimdi anne beni burdan kurtar dersem evime dönebilir miydim? Ya evlendiği günün sabahında ağanın kızı baba evine dönmüş derlerse? Anneme ne olacaktı?
"Tamam anne sen merak etme, iyi olacağım."
Annem son tembihlerini tekrar edip telefonu kapattığında artık gerçekten açlıktan bayılacaktım. Mutfağı öylece bırakıp konağın kapısına gittim. Arkamı döndüğümde üst katın merdivenlerinin sonunda, elindeki siyah örtüsü çekerek Çıplak Kral gibi aheste adımlarla karşı koridora doğru yürüyen adamı görünce artık sinirlerim bozuldu.
"Çıplak dolaşma Jêhat Ağa" diye bağırıp cevabını beklemeden kapıyı açıp çıktım.
Kapıyı sertçe kapatıp büyük konağa doğru yeniden omuzlarımı dikleştirerek yürüdüm, kapalı kapılar ardında neler döndüğünü kimsenin bilmesine gerek yoktu. Ne kendimi alçaltırdım ne de tanıma fırsatım bile olmayan Jêhat Ağa'nın yüzünü yere eğerdim. O umursamıyor olabilirdi ama ben geldiğim yeri de biliyordum, kim olduğumu da.
Konağa girdiğimde çalışan kadınlar tebessümle karşılaşıp kahvaltının yapıldığı büyük salona yönlendirdiler. Salona girdiğimde büyük uzun bir masada oturan kalabalıkla çekindiğimi belli etmeyen adımlarla yanlarına doğru yürüdüm.
Masanın başında oturan ve ailenin en büyüğü olan Jêhat'ın babası olduğunu tahmin ettiğim adam "Gel küçük gelin, yamacıma otur" dediğinde tüm gözlerin üzerimde olduğunu hissederek adamın solundaki sandalyeye oturdum. Normalde büyükler dışında kimsenin onun yanına oturmayacağını biliyodum, her ailede böyleydi ama ağa çağırmıştı ve dediğini yapmak zorundaydım.
Masadaki kadınlardan biri çalışanlara bana servis açmasını söyledikten sonra bana döndü ve gülümseyerek "Ben Jêhat'ın halasıyım kızım, Berfu Hala diyebilirsin" dediğinde hafifçe başımı sallayıp "Peki" diye mırıldandım.
Masada yanında oturan ve saatler önce beni muhtemelen kandıran oğlanı gösterip "Bu da oğlum Cihat" dedi ve oğlan sırıtarak göz kırptı.
Ona göz devirmemek için zor duruyordum. Çünkü gerçekten tam bir oyuncuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Ağa'nın Gelini (Bxİ)
Ficción GeneralEşcinsel kurgu.. İnterseksüel birey içerir!!