🎶🎶🎶 De Yar Yar
Her geçen gün bir ipliğe deli gibi dolandığımı ve ipin ucunu da kendim tutup çekiştirdikçe doladığımı hissediyordum. İp de bendim, ipin ucunu bulamayan da.
Dün gördüklerimi, dinlediğim o melodiyi, çaresizliğin mükemmel acısını henüz atlatamamışken yeni bir dehşetle uyanacak mıyım diye gözlerimi açtım.
Kaldığım odadaki yoğun naftalin kokusu bu odayı da değiştirmem gerektiğinin başımı ağrıtan sinyallerini veriyordu. Ben buraya sığamıyordum, bu konak kimsesizlerin mezarlığı kadar acı yüklü ve terk edilmişti. Burada çiçeklerim soluyordu, yavaş yavaş ölüyordum.
Odanın kalabalık görüntüsünden kaçmak için hızla kapıyı açıp alt kattaki banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp çabuk olacağımı sürekli tekrar ederek odaya döndüm ve valizimden çıkarttığım masmavi bir elbiseyi ve uzun saçlarımı örtmesi için annemin kendi elleriyle kenarlarını işlediği şalı çıkardım. Üzerimi değiştim ve saçlarımın kenarlarını tokatlar ile tutturup şalı taktım.
Bir kalıba su gibi akmak, o kalıbın şeklini almaya çalışmak göğsüme her seferinde binlerce bıçak saplıyordu ve o bıçaklar benim külfetimdi. Dokunsam söküp atacağım ama kanadıkça öleceğim.
Dolabın aynasına bakmamak için hızla odadan çıktım. Aynalar bana ait olmadığım beni yüzüme vuruyordu ve bir delinin odasında onlarca aynalar bas bas bunu bağırıyordu.
Mutfağa girip kendime kahvaltı hazırlamaya başladım, Jêhat içerse diye de kahve suyu koydum. Çalan kapı daldığım kafamın içindeki benden sertçe çekip aldı. Büyük kapıyı açtığımda karşımda başı önde elindeki tepsiyi sıkı sıkı tutan Cihat'la hem şaşırmış hem de acı bir mutluluk hissetmiştim. Dün onları gördüğümü kimseye söylememiş, dilimi mühürlemiştim.
Utangaç bir bakışla başını kaldırıp "Şey bu defa sana yaptım" diyerek elindeki tepsiyi uzattı. "Ama patatesli yaptım bunu, ıspanaklar çürümüştü."
Kapıyı tamamen açıp kenara çekildim. "Patatesli olanı daha çok severim."
Cihat gülümseyerek söylediğime şaşırarak dudaklarını araladı ve benim "İçeri gel, çay yaparız yanına" dememe utangaç bir gülüşle içeri girdi.
O mutfağa doğru yürürken ben de kapıyı kapattım. Hepimizin sırları vardı, tıpkı kanatmaktan korktuğumuz yaralarımız gibi.
Tepsiyi masaya koyan oğlanla mutfağa girdim ve ocağın üstüne suyunu doldurduğum çaydanlığı koyarak ocağı yaktım. Sanki ilk kez gelmiş gibi mutfağı inceleyen Cihat masanın başındaki sandalyeye oturdu.
"Burası çok basık, boğuluyormuşsun gibi."
Dünkü gibi değildi. Sesini özellikle değiştiriyor, havadan sudan konuşmak ister gibi bir tavır sergiliyordu. Onun gittiği yolu seçmeye karar verdim.
"Evet, pek girmiyorum o yüzden. Mekanlar insanları huzursuz hissettirmemeli aslında."
Ocaktaki su kaynarken masanın üstündeki tepsiyi alıp üstündeki örtüyü kaldırdım. Henüz kesilmemiş olduğu için çekmeceden uzun bir bıçak alıp tepsiyi tutarak kesmeye başladım.
"Neden onu kullanıyorsun?"
Cihat'ın sorusuyla merakla kaşlarım çatıldı. Elimde bıçakla arkamı döndüm. "Kesmeden mi yiyelim, böyle ellerimizle."
Oğlan küçük bir kahkaha atıp elimdeki bıçağı gösterdi. "O kadının eşyalarını kullanmaktan rahatsız değil misin?"
Elimdeki bıçağı daha yeni görmüş gibi dudak büzdüm, sonra da omuz silkerek tekrar tezgaha döndüm. "Eşyaların sahipleri yoktur, onlar sadece bir araç. Neden rahatsız olayım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Ağa'nın Gelini (Bxİ)
General FictionEşcinsel kurgu.. İnterseksüel birey içerir!!