🎶🎶🎶🎶🎶
Gözlerimi açtığımda bembeyaz bir gelinliğin içinde uçuşan tüllerle yangın yeri gibi harebeye dönmüş kulede koşuyordum, her yer bir labirent, zifiri karanlığın tam ortasında o ışığı arıyordum, olmayan parlak ışığı. Koştukça karanlık beni Jêhat'ın odasına çekiyordu. Var gücümle açtığım büyük kapılar beni tekrar aynı karanlık labirente atıyordu.
"Jêhat" diye bağırdım korkuya teslim olmuş yüreğimle. Yoktu, Jêhat hiçbir yerde yoktu, belki de beni bu kulede tek başıma bırakıp gitmişti. Hayır, hayır, o beni asla yalnız bırakmaz. Ama Jêhat'ın kendi karanlığı bile aydınlatamıyordu şimdi düştüğüm karanlığı. Oysa sesini duyardım sessiz mırıltılarda.
Kaçıncı kez açtığımı bilmediğim ama her seferinde var gücümle açtığım tahta kapılarla damalı zemini parçalara ayrılarak yarıklar oluşmuş, zifiri karanlık oda karşıladı sonunda. Kocaman oda bomboştu. Ne tablolar, ne piyano, ne satranç taşları, ne de salıncak.
Karanlığı içine çeken aynalar yerli yerindeydi oysa ki. Odanın ortasına koşup "Jêhat...korkuyorum" diye seslendim.
"Nerdesin?"
İçine düştüğüm korkuyla aynalara döndüğümde bembeyaz gelinliğin içindeki yansımamı gördüm. Simsiyah saçlarım diz kapaklarıma kadar uzamış, yüzümde kimin yaptığı belli olmayan makyaj göz yaşlarımla akmış, solgun tenimde yaşama dair tek bir canlılık kalmamıştı.
Sanki içten dışa doğru çürümüştüm, ölü bir gelin vardı tam karşımda. Oysa ben yaşamın en güzel renklerini taşıyordum ruhumda. Ben yaratımların en güzeli ve en mükemmeliydim. Ama şimdi an be an soluyor ve yok oluyordum.
Bedenimde küçük kesikler oluşup aralarından sızmaya çalışan beyaz ışıklarla kırıkları yapıştırılmaya çalışılmış porselen bir bedene benziyordum.
Titrek bir nefes vererek pes eden bedenimle kendimi damalı zemindeki derin yarıklara bıraktım. Karanlık ve dipsiz bir boşluk beni içine çekiyordu. Sanki hep o karanlığa ve boşluğa aitmişim gibi.
Birden belime sarılan kollarla düşmek üzere olan bedenim sert bir bedene çarptı.
"Evînamin(Aşkım)"
Jêhat'ın kulaklarıma dolan sesiyle gözlerimi açtım. Beni sıkı sıkı kollarının arasına alan adamın yoğun kokusu burnuma doluyordu ve rüya olamayacak kadar güzel yüzü tam karşımdaydı.
Gözlerimden korku dolu yaşlar süzülürken "Jêhat" diye fısıldadığımda ölüm kadar mükemmel bir gülümsemeyle gözlerime bakan adamın gözleri yavaş yavaş karanlığa büründü ve kulağıma eğilip fısıldadı.
"Şimdi sen de karanlığıma büründün sevgilim."
Başını çevirip aynaya baktığında o tarafa döndüm. Jêhat'ın kolları arasındaki bedenim sanki bir yapboz parçaları gibi bölünmüş, yerlerde uçuşan beyaz gelinliğim yavaş yavaş yukarıya doğru simsiyah bir renge dönüşüyordu.
Telaşla ağlayarak başımı iki yana salladım. "Hayır, hayır, benim renklerim var Jêhat."
Jêhat'ın belimdeki eli usulca yüzüme çıktı ve yanağımı avuç içine aldı. Gözlerindeki karanlık sanki tüm ışıkları kırar gibi kendi karanlığını yansıtırken dudaklarıma yaklaştı. Kollarından sıkı sıkı tutunup dudaklarıma yaklaşan adamla gözlerimi kapattım.
Dudaklarıma tek bir nefeslik boşluk varken büyük bir gürültüyle duvarlardaki bütün aynalar aynı anda patladı ve parçalanan aynalar odanın her tarafına saçıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Ağa'nın Gelini (Bxİ)
General FictionEşcinsel kurgu.. İnterseksüel birey içerir!!