Okean Elzy - Obiymy
Jêhat sanki uykusu yarım kalmış gibi saatler önce koca bir konağı birbirine katmamış, babamın alnına silah dayayıp "Erkekse de benim kadınsa da benim" dememiş alnımdan öpüp bir adamını da vurmamış gibi uykusuna kaldığı yerden devam etti.
O Deli Ağa'ydı, onun nerde ne yapacağını aklınızın ucuyla bile kestiremezsiniz. Öfkesini yaydığı kasvetli bulutların kükreyerek yer yüzüne indirdiği yağmurlarını bir camın önünde izler, bundan sonra ne olacak diye düşünen siz olursunuz. O düşünmez, bildiğini okur, sonra da odasına kapanır bütün dünyayı umursamadan karşısına alırdı.
Saatlerdir beni sakinleştirmek için konağa gelip konuşan Cihat'ın söylediklerini aklım almıyor, kulaklarım duymuyordu. Tek düşündüğüm kapının girişine düşen Jêhat'a vermek istediğim beyaz şakayıklar neydeydi? Konağa girip ayaklarını sürüyerek elinde silahla merdivenleri çıkan Jêhat'tan başka bir şey görmemişti gözüm. Ne çiçekler ne silahlar, yalnızca deli bir adamı görebiliyordum. Gördükçe derinliğine, deliliğine, güzelliğine ölüyordum. Ama o beni görüyor muydu bilmiyordum.
Cihat neler olduğunu öğrenmek ve Jêhat'ın ne yaptığını görmeye gelen herkese bir bir laf sokarak kapıdan kovuyordu. En sonunda da "Sen de biraz uyu dinlen, belli ki senin de gözüne uyku girmemiş" deyip beni yattığım odaya gönderip gitmişti.
Koca konakta bir kat yukarda belki de korktuğu aşkını anlamaya çalıştığım deli bir adam yatıyordu. Aynı yerde kilometrelerce uzakta aynı aşkın sancısıyla kıvranıyorduk. Ama aşk benim için Jêhat'ken onun için neydi bilmiyordum. Bir zehir, hastalık, delilik, ölüm, mide bulandırıcı bir tat.
Akşama gözlerim hâlâ yorgun, zihnim karmakarışık, midemi yakan bir hisle uyandım. Banyoya gidip soğuk suyun altına girip bedenime şok etkisi yaratarak odama dönüp kurulandım ve her zamanki gibi ne bulduysam üzerime geçirdim. Hâlâ valizde duran kıyafetlerim, yalnızlığa mahkum olduğum bu kuleyi kabullenmediğimi yüzüme tokat gibi çarptı.
Ben mekandan ziyade, mekanlardan bağımsız, mekanın sahibine aşık olmuştum. Hiçbir yere sığmıyor, bir kalbe sığmaya çalışıyordum. Tıpkı kumaş parçalarına sıkışmaya çalıştığım gibi Jêhat'ın yüreğinde bir köşeye sıkışmaya uğraşıyordum.
Belki Jêhat'ın yüzünü görebilirim, konuşabilirim, bana geldiğini kendi dilinden duyabilirim umuduyla akşam ne yersin bahanesini de dudaklarıma sıkıştırıp üst kata çıktım ve derin derin nefesler büyük kapıları iterek açtım.
🎶🎶🎶🎶🎶
Beni karşılayan soğuk bir rüzgarla ürpererek ilerledim ve geniş damalı zeminde olduğum yere çakıldım. Jêhat koca camların hepsini açmış, göklerin döktüğü yaşların içeri dolduğu, kuşların yağmurdan sığınmak ister gibi odanın köşelerine kaçıştığı kocaman odadaki camın kenarında üzerinde örtüyle yağmura ellerini uzatan adamla korkuyla ona doğru koştum.
Geldiğimi hissetmeyen Jêhat ise kapattığı gözleriyle bağıra bağıra bir şiiri dudaklarından gökyüzüne savurur gibi devam ettiriyordu.
"Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün.
Dağıtır gecelerim sarışınlığını.
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
Hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
Benim için kirletme aydınlığını.
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.""Jêhat düşeceksin."
İncelttiğim sesime kapattığı gözlerini derin bir nefesle açan Jêhat kollarını indirip arkasını döndü ve başını hafif yana yatırarak hüzünle gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Ağa'nın Gelini (Bxİ)
General FictionEşcinsel kurgu.. İnterseksüel birey içerir!!