Yirmi İki

1.8K 202 132
                                    

UYARI: BÖLÜMDE GEÇEN KİŞİ, KURUM VE KURULUŞLAR GERÇEĞİ YANSITMAMAKTADIR. TAMAMEN KURGU ÜRÜNÜDÜR.

‼️⛔ 🔞🚫 Uyarı: Bölümde; zorbalık, cinsel taciz, cinayet ve olumsuz örnek oluşturabilecek davranışlar yer almaktadır. Tetiklenecek ya da psikolojik olarak etkilenecek okurların bölümün tamamını okumamasını önemle rica ediyorum.

Uyarı : Bölümde yer alan diyaloglar ve davranışlar, kişinin ya da milletlerin dini değerlerine karşı hiçbir şekilde; taşmalama, eleştirme, kötüleme ve küçümseme gibi art niyetli olarak yazılmamış olup, kurgu gereği aktarılmıştır. Yazar aylakgezen'in bu konuda kötü bir niyeti olmadığını bilmenizi isterim.

Uzun bir bölüm olup medyadaki müziği bölüm boyunca okumanızı tavsiye ederim.


♟️Bir Deli Yaratmak ♟️


🎭 "İnsanlar özgür doğdular ama her yerde zimcirler içine alındılar."

Jean Jacques Rousseau

Her şeyin başladığı yere geri dönüyorum. Ben Adem'in, ben Havva'nın oğluyum. Ben Tanrı'nın üflediği aciz ve bir o kadar da mükemmel bir ruhum. Ben sizlerim, sizler de bensiniz. Size sesleniyorum gerçek bir âleme giden yok olmuşlar, yaratılan ve yaratılacak olan her bir varlık. Size sesleniyorum Ey İnsanoğlu; bizler karanlığın koynunda, ışığın gerçekliğiyle deliren kısır döngüleriz.

Acı insana en çok huzur veren olgudur aslında ama insanlar bunu algılayamaz, beyinleri bu gerçeği her seferinde reddeder. Ruhları acının birer simgesidir oysa. İlk insanın hücrelerinden doğan birer çocuklarız hepimiz. Gücünün herhangi bir canlının kavrayamayacağı eşsiz bir büyünün en büyük şahitleriyiz. Bir oyunun içinde hapsolmuş, kazananın hiç olmadığı bu kısır döngünün kurbanlarıyız. Hayatı istediğiniz gibi yoğurabilir, şekillendirebilirsiniz. Fakat hep aynı sonla bitecektir. Baştan sona, sondan başa.

İlk annenin cennetten kovulmasıyla lanetlenen bir kadının acılarıyla rahminden, her canlıya belirlenen ömrü yaşamak için dünya denen herhangi bir gezegende doğdum. Yaratıcının kudretini hiçbir zaman öğrenemeyeceğim ve yaratılan herhangi bir toz tanesi büyüklüğündeki bu dünyaya gelişim ne ailemi mutlu etmişti ne de beni doğurtan ebeyi. Çünkü annemin huzurlu ve sıcak rahminden; hayatın tuzaklı, soğuk ve karanlık mahzenine gelmek istemiyordum. Zorlu geçen saatlerin ardından bir gece yarısı beni, veballeri üzerlerine alamayacakları Tanrı'nın bitmeyen oyununa çekip çıkarttılar.

Acının tadını daha bebekken almıştım. Tanrı'ya, yarattığı güzelliklere, yok oluşlara, onun için doğan ve yine ona döneceğimiz bu kısır döngüye ağlıyordum. Günlerce, haftalarca, aylarca dur durak bilmeden ağladım. Ağzımın içinde pis bir tat varmışta onu tükürüp atamıyormuş gibi. Ruhum ona, henüz hayatın nefretli nefesini hissetmeden dönmek istermiş gibi ağlıyordum. Oysa beni ağlatan ve tekrar susturan Tanrı'nın emriydi. Onun dışında beni engelleyen tek bir sebep yoktu. Ne annemin sıcak kolları ne de bizlere sunulan bedeli ödenmeyecek anne sütü beni susturmaya yetmiyordu...
Ben kendi hayatım için ağlıyordum.

Henüz dört yaşında anlamını öğrendiğim ilk üç kelime; Aşk, acı ve şehvet olmuştu.

Ben annemin zehirli aşkının meyvesi, doğduğumda yüzüme bile bakmayan babamın şehvetli sevişmesi, yaratımın ete kemiğe bürünmüş acısıyım. Ben Jêhat Agviran, bir deli ağa.

Şüphe beni doğurdu ben şüpheyi doğurdum. Bundandır, daha beş yaşında aslında özgürlüğün nerede saklandığını öğrenmek için doğduğum konaktan kaçıp dağlara çıkışım. Gökyüzünde süzülen kuzgunlar sandım özgürlüğü, masmavi gökyüzü, alabildiğine uzanan ağaçlar ve uçurumlar. Ama özgürlük, ne tepemde kızdıran güneşti, ne de simsiyah kanatlar. Özgürlük ruhumdu, o gün öğrenmiştim.

Deli Ağa'nın Gelini (Bxİ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin