On Dört

1.9K 194 89
                                    


Her sabah yeni bir dehşete her zaman Jêhat'ın delilikleriyle uyanmıyorsunuz. Bazen hapsedildiğiniz kulede saçlarınızı yakmaya gelen, dilinizi anlamayan insanlarla da dehşete düşebilirsiniz.

Sabahın ilk ışıkları tüm odayı içine çekerken odadan çıkıp alt kata indim. Kapının girişinde yerde gördüğüm çiçeklerle adımlarım son basamakta kaldı. Jêhat'a verecek, ona masumiyetimi ve aşkın mahcubiyetini gösterecektim. Ona her seferinde elimi uzatacağımı gösterecektim. Düştükleri yerde solan beyaz şakayıklarla yanaklarımdan süzülen yaşlarla acıya gülümsedim.

Üst kattaki adamın yaşaması için dünyadaki bütün çiçekleri öldürebileceğimi fark ettiğimde aşk denen zehrin acımasız gücünden ve hiçbir duyguya benzemeyen tatlı yakıcılığından deli gibi korktum. Tıpkı Jêhat gibi, onun ilk çıldırışı gibi. Belki de ben de yavaş yavaş aşk denen o tatla delirecektim.

Konağın kapısını yumruklayan sesle korkuyla ayağa kalktım ve koridoru koşarak geçip kapıyı açtım. Karşımda öfkeden kuduran babamı gördüğümde şokla geri adımlar attım.

Öfke kusar gibi bağırarak "Bunca yıl ananla bir olup arkamdan iş çevirdiniz he" diyen babam üzerime yürüdüğünde ayağımın altında ezilen çiçeklerle ard arda yaşlarım süzüldü.

Bileğimi yakalayıp sürükler gibi kapıdan çıkardığında ağlamaktan gözyaşları kurumuş annemin yalvarışlarını duydum. "Bırak yavrumu Hozan Ağa, onun suçu günahı yok, ben ettim."

Annem dizleri üzerine çökmüş akmayan yaşlarıyla yakasını bağrını çekiştirip "Ben sakladım ben ettim, benim canımı al" dediğinde babamın elindeki kolumu var gücümle çekip anneme koştum. Yere çöken annemi kollarımın arasına sardım. Onun arkadasındaki Neval'in sinsi gülüşünü gördüğümde içime işleyen o delilikle dişlerimi sıkarak ayağa kalktım.

"Seni öldüreceğim kadın, elimden ölüm gelse kurtaramayacak."

Kadının üzerine yürüdüğümde arkamdan gelip kolumu tutup çeviren babamın suratıma inen sert tokatıyla gözlerimi kapattım.

"Madem bu kadar erkektin, göstereydin erkekliğini de kadın eteklerine saklanmasaydın. Utanmaz arlanmaz, senin gibi evlat olmaz olsun."

Babamın nefret kusan sesini bütün Agviran ailesi duymuştu da Jêhat duymamış mıydı? Gözlerimi açıp başımı çevirip kulenin camlarına baktım. Geleceğim demişti.

Annem yerden fırlayıp önüme geçerek babama karşı durdu."Elini sürme yavruma, ona etekler giydiren, saçlarını ören, gizli gizli doktora götüren benim Hozan Ağa" deyip eliyle göğsüne vurdu.

"Kendi yavruma kız diyen benim ben" diye diye bağrını deler gibi ard arda vuruyordu. "Ben ettim, ben kıydım yavruma" deyip elini kaldırdı "Bu ellerimle ben yaptım, ben yaktım yavrumu. Ana olamadım ona koruyamadım."

Artık durdurak bilmeyen gözyaşlarımla kolumu annemin bağrına sarıp kendime çekerek sarıldım. "Ana etme, deme, deme. Sen bana analıkta yaptın babalıkta."

Arkamızdaki herkesin bizi şokla izlediklerini, mırıltılarla konuştuklarını biliyordum ama yalnızdım koca aile içinde, yapayalnız, annem gibi.

Babam, Agviran ailesine seslenir gibi elini kaldırıp arkadakilere konuştu."Benim kanı bozuk oğlum, size kadınım deyip Jêhat Ağa'nın kanına girmiş. Erkektir o kadın değil. Anasıyla bir olup yıllarca kız diye atalarını kandırmışlardır."

Ardından bize dönüp tekrar elini kaldırıp "Ulan arlanmaz utanmaz madem oğul doğurdun da ne demeye sakladın kadın" derken anneme indireceği elini bileğinden tutup var gücümle sıktım.

Deli Ağa'nın Gelini (Bxİ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin